2

17.1K 768 158
                                    


Garip bir rüyanın ardından alarmın sesiyle uyanınca, mezardan çıkan bir zombi edasıyla alarmı kapatıp beş dakikalık halıyla bakışma rutinimi tamamlarken kafamın içinde cırcır böcekleri ötüyordu bildiğin.

Siz siz olun, asla sevdiğiniz bir şarkıyı alarm sesi yapmayın. Hayalinizdeki gibi güne mutlu mesut başlamıyorsunuz, tam tersi birde o güzelim şarkıdan nefret ediyorsunuz.

Pazartesi sabahı bizim için kabus gibiydi zaten, kalkabilene aşk olsun.

Elimi yüzümü yıkayıp saçlarıma karşı savaş açtıktan sonra birkaç tel hayatını kaybetse de diğerleri yola gelmişti. Saçlarımı basitçe balık sırti örüp ayaklarımı sürüye sürüye mutfağa ilerledim.

Ece'yle birlikte üniversite için İzmir'de ev tutmuştuk ve yakında ikinci senemizden gün alacaktık. Tabi böyle sevgililerin ilk tanıştıkları günü kutlaması gibi saçma bir olayı anlatan bir eda takındığıma bakmayın, vallaha ben kendi doğum gününü unutan insanım.

Ece, benim çocukluk arkadaşım. Yani oldum olası birlikteyiz, birde üniversiteleri aynı şehirde tutturunca baya sevinmiştik açıkcası. Benden sadece on iki gün büyük olsa da, o bana oranla daha olgun davranır. Ben evin küçük çocuğu gibiyim daha çok.

İki kişi için çok da büyük olmayan öğrenci evi, öğrenci evi gibi işte. İstenmeyen yemekler, hiç bitmeyen çamaşır derdi, temizlik, kıtlık,... derken biz baya klasik öğrenci moduna girmişiz. Fazla para isteyen esnafa "Abi naptın, öğrenciyiz biz." demeler falan, eğlenceli iş aslında.

"Hadisene Rüya! Geç kalıcaz senin yüzünden." diye hönküren Ece'yle birlikte mutfağa girip hazır olan kahvaltı masasına oturdum. Annem gibiydi evelallah, herşeyi de çok bilirdi.

"Çay yok mu ya?" diye mırıldanırken Ece de sonunda elindeki krem peyniri ve çatalları masaya koyup oturdu.

"Yok, dün bitti. Hayvan gibi her sabah içersen tabi biter."

"E sende dolduruyorsun çaydanlığın ağzına kadar. İki kişiyiz iki."

"Çok biliyorsan kendin yap, ben mecbur muyum her sabah kahvaltı hazırlamaya." diyince azcık sırnaştım. Valla kahvaltı işi bana kalırsa, açlıktan geberirdik. İyi ihtimalle de zehirlenirdik falan, aksiyon olurdu bize de.

"Aman ya sen beni bilmiyor musun, ağzıma geleni söylerim. Canımsın, ayy yerim seni." diyerek yanaklarını sıkıp çekiştirirken elime vurdu köpek.

"Ay tamam, kopardın." diyip krem peynire abanmıştı. Bende ekmeğin üzerine sürüp yerken çatalı domatese batırıp ağzıma attım. Yahu domates beş lira olmuş, aklım almıyor ya.

Kazık, vallahi kazık!

Sonra da sabahın körüne ders koyan müdürün sülalesini elden geçirerek okul için evden çıktık. Ece'yle aynı şehirde olsak da okullarımız ters yöndeydi. Yine de okulların kapanmasına iki ay falan kalmıştı, neyin sınavı lan bu?

"Rüya kızım? Okula mı gidiyorsun?" diyen ikinci katın balkonunda oturan Selma teyzeye baktım. İyi kadındı vesselam, ama çok dedikodu yapıyordu.

"Evet Selma teyze." dediğimde durdum. Durduk yere konuşmazdı benimle, kesin birşey isteyecekti.

"Sana zahmet olmazsa okuldan dönerken iki ekmek alır mısın kızım? Yaşlılık işte, merdivenler bitiriyor beni."

"Tabi, alırım." der demez gülümseyip ipe bağlı sepeti aşağı yolladı.

"Para sepetin içinde. Birde benim torun geçenlerde şeker almış ama benim dişler kesmiyor. Sen seversin." diyince yemin ediyorum gözlerimden kalpler çıkmış olabilir. Parayı pantolonumun cebine koyup küçük kese kağıdını açınca her renkten olam kesme şekerlere baktım.

Aşklarım, ben geldim! Anne sizi yiyecek!

"Teşekkür ederim, akşam görüşürüz Selma teyze." diyip el sallarken ağzıma kırmızı olan şekeri attım ve yürümeye başladım.

Tümör《Final》Where stories live. Discover now