42

6.1K 415 29
                                    

"Ameliyat başarılı geçti, beyindeki tümörün %80'ini aldık. Fakat hastanın ne zaman uyanacağını bilemiyoruz. Kritik saat dediğimiz 24 saat içinde uyanmasını bekliyoruz fakat uyanmazsa tekrar MR çektirmemiz, hatta ciddi bir sorun varsa tekrar ameliyata almamız gerekebilir. Bu durum çok riskli. Tümör'ün büyük bir parçasını almış olsak bile geride kalan kana karışmış parçalar büyümeye devam edecektir. Hasta uyandıktan en fazla 1 hafta sonra radyoterapiye ve kemoterapiye başlanması gerekiyor. Mehmet Bey size bu dönemi ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır diye umuyorum. Zor bir dönemden geçeceksiniz." dedi ameliyathaneden çıkan doktor. 18 saatin sonunda çok şükür iyi bir haber gelmişti.

Sadece başımla onayladım onu.

"Hastayı yoğun bakıma alacağız. Uyandıktan sonra onu görebilirsiniz."

"Teşekkür ederim."

"Teşekküre gerek yok bayım. Ben sadece görevimi yapıyorum." diyerek hafifçe gülümseyen doktorun gözlerine baktım direk olarak.

"Anlamıyorsunuz." dedim sessizce.

Yorulduğumu hissediyordum.

Üzerimdeki ağırlık, birden kalkmış gibiydi ve ben yorulduğumun yeni yeni farkına varıyordum.

Ameliyathanenin kapısı tekrar açılıp içeriden sedye üzerinde çıkarılan Rüya'yı görünce yanına gittim koşar adımlarla.

Elini tuttum.

Buz gibiydi.

Acaba çok üşümüş müydü benim kalbimin içi?

Başına sarılmış beyaz sargı bezi vardı ve ağzından içeriye giren bir boru.

O şey olmasa nefes alamayacağını bilmek, içimde yeni bir yaranın açılmasına neden oldu.

Canı acımış mıydı ki?

Ellerim arasında kalan buz gibi elini çaresizce ısıtmaya çalıştım. Kalbim kalbine dedi ki, ben buradayım. Seni asla bırakmam Rüya'm.

Dudakları morarmıştı. Oysa onları gülümserken görmeye alışıktım ben. Böyle solgun olmaları içimi acıtıyordu.

Ama güçlü olmak zorundaydım. Güçlü olursam Rüya benden destek alabilirdi.

Güçsüzlüğüm yüzünden onun benden kopmasına izin veremezdim.

O yoğun bakım odasının kapılarından içeriye girerken, bana yine izin vermediler. Bu sefer itiraz edemedim.

Tüm gücüm tükenmişti sanki.

Ama hâlâ ilk seferindeki gibi, ellerimizin ayrılışında öyle kötü hissettim ki. Öyle çaresiz, öyle amaçsız, öyle işe yaramaz....

Boğazımdan hiç gitmeyen yumrunun büyümesiyle gözlerimin dolması eş zamanlı oldu. Yoğun bakım odasının camının önüne doğru yürüdüm yavaşça.

Birçok kablo çıkan solgun bedeni beyaz yatağın üzerinde konumlanmış, incelmiş kirpikleri birbirine sıkı sıkı kenetlenmişti.

Yine de ne kadar güzeldi değil mi?

Öpmeye kıyamadığım saçları gitmişti.

Gülüşüne hayran olduğum dudakları solmuştu.

Bakmaya doyamadığım mavileri kapalıydı.

Buna rağmen hala çok güzeldi.

Onun güzel olması için, güzel saçlara, veya gür kirpiklere ihtiyacı yoktu ki.

Kalbini sevdiğim diye boşuna demiyordum sonuçta.

Kalbimi kalbine koduğum diye boşuna konuşmuyordum.

İçi boş kelimeler savurmuyordum etrafa. Nedeni vardı çünkü.

Nedeni oydu çünkü..

18 saat olmuştu ama, ben şimdiden özlemiştim onu.

Gülüşünü, sohbetini, gözlerime bakışını, elimi tutuşunu, saçma espirilerini, şaşkın halini, bana yemek yapışını, sinirlenip bana vurmaya kalışını, sonra da kıyamayıp saçlarımı dağıtışını...

Sahi, bir insan neden özlerdi ki?

Göremediği için mi?

Dokunamadığı için mi?

Bir insan, gözlerinin önünde duran birisini özleyemez miydi?

Aslında bir insan, en çok da yanındayken özlerdi.

Hani yanında olsa bile gülümsemez ya sana.

Hani yanında olsa bile bakamaz ya sana.

Hani yanında olsa bile o, yanında olduğunu hissedemez ya...

İnsan da en çok böyle özlemez mi...

Aslında insanlar sevdiğini göremeyince özlediğini sanıyor. Ama aslında insan göremezse özlemez.

Yanında varlığını hissedemezse özler.

Bazı duygular  araya 3 metre girse kopar. Birbirinin varlığını hissedemez.

Oysa bazı duygular öyle güçlüdür ki, araya dünyalar girse bile sanki o hemen yanındaymış gibi hissedersin.

Tamam, sesini özlersin, kokusunu özlersin, ama varlığı hep seninledir.

İçimi en çok acıtan da bu ya zaten.

Ben hissediyorum ama,

Rüya da hissediyor mu beni hala?

Varlığım güç veriyor mu ona?

"Çıktı mı ameliyattan?" diyen Yiğit'in sesini duysam da, gözlerimi camın arkasında duran uyuyan güzelimden alamadım.

Başımı salladım onaylarcasına.

"Ne dedi doktor?"

"24 saat içinde uyanacakmış." dedim. Kritik olması umurumda değildi. O uyanacaktı ve ben tekrar onu gülümserken görmek istiyordum.

Buna ihtiyacım vardı...

"Oh çok şükür." dedi Yiğit, ve gelip kolunu omzuma attı. "Demiştim sana değil mi? Seven adam bırakmaz oğlum."

Alnımı cama yaslayarak baktım Rüya'nın kapalı kirpiklerine.

"Ben yoruldum sanırım." dedim derin bir nefes vererek. "Ama yorgunluktan ölsem de, son nefesime kadar ayrılmayacağım yanından."

Ayrılmayacaktım.

Zaten onun nefesi, benim nefesim değil miydi?

O giderse bende nefes alamazdım.

Onsuz aldığım nefes bana haram oldurdu.

Öleceksem bile, sensizlikten öldürme beni Rüya'm.

Kal benimle.

Yaşayalım birlikte.

Ha illa öleceksen de,

Ne olur bensiz gitme biryerlere...

Tümör《Final》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin