45

5.9K 416 25
                                    

İnsanlar kalbindekini neden dile getiremez biliyor musunuz?

Çünkü kalbin surları vardır içinde.

Kelimeler o surları aşmaya cesaret edemez. Cesaret eden kelimelerin de tercümesi dilde bitmez.

Bedenimin, zihnimin, kalbimin üzerinde hissettiğim ağır yorgunluk hissine rağmen gözlerimi aralamış, ve iç karartıcı bir beyaz tavanı görüş açıma hapsetmiştim. Öyle salak hissediyordum ki, ilk birkaç saniye olanları kavrayamamıştım.

Kolumda hissettiğim yanma hissiyle başımı koluma çevirince, serum taktıklarını görmüştüm. En son ne olmuştu ki?

Rüya.

İrkilerek etrafıma baktığım sırada, solumdaki yatakta başını bana çevirmiş uyuyan Rüya'yı görmüştüm. Yattığımız sedyeler birleştirilmişti ve bunu kimin yaptığını düşünmeme pek de gerek yoktu.

Yatakta ona doğru dönüp Rüya'yı izlemeye başladım uzun uzun. Başındaki beyaz sargı, yüzündeki oksijen maskesi, kolundaki serum, üzerindeki hastane kıyafetleri...

Sırf o giydiği için iç karartıcı havasından arınmış gibiydi. Hala ne kadar da güzeldi.

Ne kadar sarılmak istesem de onun canını acıtma korkusuyla elimi elinin üzerine koyup güç vermek istercesine tuttum elini.

Elindeki elimi hissedince, bakmaya kıyamadığım mavi gözleri aralanmıştı yeniden. Böyle güzel bakabilir miydi insan? Bir bakışıyla nasıl huzur aşılayabiliyordu ki? Nasıl bu kadar kusursuz olmayı başarıyordu?

Yemek yapamayışı bile güzel olabilir miydi insanın?

"Günaydın." diyen kısık ve yorgun sesini duydum oksijen maskesi altından. Buna rağmen iki yana halsizce kıvrılan dudakları, içimdeki ağırlığı tamamen yok etti.

"Seni özledim." dedim gülümserken. "Uyurken çok çirkin oluyorsun."

"Sanki sen çok güzel uyuyorsun." dedi o da gülümsemeye devam ederken. Kısa bir an duraksadıkan sonra, dudaklarındaki gülümseme solmuş, ve bendeki gülümsemeyi de alıp götürmüştü. "Beni korkuttun."

"Ne?"

"Gözlerimi bir açtım, sen bayıldın. Birşey oldu sandım, yapılır mı bu bana?"

"Afedersin." dedim yeniden gülümsemeye çalışarak. Oysa benim nasıl korktuğumdan haberi var mıydı ki? Yine de öğrenmese daha iyi olurdu. Öyle bir acıyı ne hatırlamak, ne de anlatmak isterdim çünkü.

"Kan şekerin düşmüş." dedi tekrar hayran olduğum sesiyle. "Ne zamandır yemek yemiyorsun sen?"

"Bilmem." dedim. Biliyordum aslında. Ameliyata girmeden bir gün önceki konuşmasından sonra bir lokma koymamıştım ağzıma. Demişti ki, 'Bu gün son günümüz.'

Öyle ağır gelmişti ki bir cümle.

Onunlayken sonlar ne kadar kötüydü.

Oysa ben gözlerine bakarken zamanı durdurup, geri kalan ömrümü onun gözlerinde geçirmek istiyordum.

Son kim oluyor da kalbimin içindeki canıma dokunmaya çalışıyordu.

"Adama bak ya." diye söylenerek tekrar uykuyan dalan Rüya'yı izledim sessizce. Yüzünün her bir ayrıntısına baktım dikkatle. Minik burnuna, incelmiş kirpiklerine, soluk ama huzurlu yüzüne, kulağında küpe gibi duran minik bene...

Her bir ayrıntısını ezberleyene kadar baktım yüzüne.

Öyle uzaktan izlemekle yetinmek de ağır geliyormuş insana. Öyle uzaktan uzaktan bakmak...

Uzaktan uzaktan acı çekişini izlemek...

Elinden birşey gelmemesine rağmen hayata tutunmasını umarak beklemek...

Sorun da buradaydı ya..

Elimden bir şey gelmiyordu.

En çok da canımı acıtan buydu ya..

Yatakta o rahatsız olmasın yavaşça hareket ederek ona doğru yaklaştım, kokusunu daha iyi içime çekebilmek için. Ciğerlerimin solumaktan nefret etmeye başladığı hastane kokusu yerini Rüya'nın o eşsiz kokusu doldururken, ben uzun süre sonra ilk defa gerçekten nefes alabildiğimi hissettim.

Ölüdür, ve öldürülmüştür tüm umutlar.

Ama seninle başlar en güzel anlar.

Kalbim kelimelerini dökemese de,

Aklım kapılarını bir tek sana açar..

Ruhum bile varlığınla heyecanlanıyor, küçük bir çocuk gibi.

Ben öyle süslü cümleler bilmem ama..

Bir seni bilirim, bir de adın geçince sıkışan kalbimi...

Tümör《Final》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin