30

6.6K 424 25
                                    

"Ölünce sevemezsem senii." diye mırıldanarak şarkıyı tekrar ederken birden şarkının kapanmasıyla telefonumu elinde tutan Rüzgar'a döndüm.

"Ne biçim şarkılar dinliyorsun sen?" diyerek çatılı kaşlarıyla konuşunca sinirli bir hava sezdim onda. Bu şarkıyı dinliyorum diye mi kızmıştı şimdi? Ciddi misin yahu?

"Niye kapatıyorsun ya?" diye mızmızlanınca çatılı kaşları daha da çatılarak korkunç bir hal almaya başladığında bile dedim ki kendi kendime, olum bu çocuk sinirliyken bile bu kadar ponçik olmayı nasıl başarıyor.

Lan ben senin yanaklarını yerim!

"Kızma bana bak ben burada kan verdim üç tüp." diyip yara bandı yapıştırdıkları kolumu gösterince ifadesi yumuşasa da başını diğer tarafa çevirip trip atmayı sürdürdü.

Bugün hastanedeydik. Doktorlar zırt pırt kan alıp duruyorlardı, ve kolum şimdiden delik deşik olmuştu. Birkaç dakika kadar sonra da kemoterapiye gidecektim. Bugün ayrı bir yorgunluk evresinde olacaktım kısaca. Bu yüzden şimdi uyanık olmamın keyfini çıkartmayı düşünüyordum.

"Kolumu delik deşik ettiler, çok acıdı. Hadi sarıl da geçsin." diyerek kollarımı iki yana açınca Rüzgar'ın dudakları titremişti. Ardından yine ifadesiz yüzünü takınarak bana baktı ve yanıma uzandı.

"Sırf kolun acıdığı için sarılıyorum, yoksa umrumda değilsin." diyince güldüm. Kendinden çok ilgi gösteriyordu, birde umrumda değilsin mi demişti o bana? O kurduğu cümlenin güzel, bir o kadar da saçma oluşuna dahi anlam veremedim. Madem umrunda değilim, neden kolumun acısını umursuyorsun demek istedim. Yine de içime atıp sıkıca sarıldım ona.

Trip atınca bile tatlı oluyordu bu yaz esintisi.

Ona sarıldıkça benim yaralarım iyileşiyordu çünkü. Biz seninle köfte ekmekle ayran, domatesle tuz, ekmekle peynir, patates kızartmasıyla ketçap gibiyiz be Rüzgar gülüm. Ayrı olmamız imkansız.

Bu arada söylemeden geçemicem.

Acıktım galiba.

O sırada iki hemşire gelince, kemoterapinin başlayacağını anlamam pek uzun sürmedi. Biliyordum, canımı acıtacaklardı yine.

Hemşirenin biri gelip sweetimin kolunu sıvayınca geri çekmeye çalıştım ama sıkıca tuttu kolumu. Onlar iğneyi hazırlarken ağlayacak gibi oldum. Uyumak istemiyordum artık. Uyumak istemiyorum. Uyumak istemiyorum.

Rüzgar eliyle çenemden tutup yüzümü kendinden tarafa çevirince göğsüne bastırdım kafamı. Kokusunu çektim içime. O başımı okşadı, kalbi bana dedi ki "Geçecek."

Ve ben gerçekten de geçeceğine inandım.

Koluma giren iğneyle irkilip başımı Rüzgar'ın göğsüne daha da bastırıp acının geçmesini bekledim. Bu sırada Rüzgar'ın hemşirelere daha nazik davranmaları konusunda uyardığını duydum ama cümleleri tam olarak seçemedim.

Rüzgar hep böyleydi işte. O benim şovalyemdi, ama ben ne yazık ki güzel bir prenses değildim bu hikayede. Yine de o şovalye beni bulup, kanser denen düşmanlarla savaşarak beni kurtarmaya çalıştı o hapsedildiğim -hastane- kulelerden.

Umarım bu savaşta, tek bir çizik bile almadan kurtarırdı beni. Çünkü biliyordum ki, aldığı her bir hasar geri dönüşü olmayan yaralar açacaktı onda.

Tümör《Final》Where stories live. Discover now