22

8.4K 600 36
                                    

Ocağın altını kapatıp tavadaki omleti olduğu gibi masaya koyduktan sonra sofraya şöyle bir baktım. Güzel bir kahvaltı olmuştu ya. Çok da yetenekliyim maşallah bana.

Dün gece Rüzgar' la uyurken ilk defa onun kollarında uykuya dalamamıştım. Tüm gece düşünüp durmuştum bu durumu, ve saçma sapan triplere girmemeye karar vermiştim. Ölecek olabilirdim, kanser de olabilirdim ama sayılı günlerimi ağlayarak değil, mutlu olarak ve mutlu ederek geçirecektim.

Ece'ye hastalığımdan bahsetmek istemiyordum. Elimde olsa Rüzgar'a da söylemezdim ama benden önce öğrenmişti işte. Bakışları bile hüzünlenmişti bana karşı. Bu konu üzerine onunla konuşsam iyi olacaktı.

Ayrıca okulumu dondursam da süper olurdu çünkü son günlerimi okulda harcamak istemiyordum. İyileşince devam ederdim.

İyileşmezsem de..

İyileşmem işte banane ya. Bunları düşünmek istemiyorum.

Yine de ağır bir durumdu bu. Yani tamam, herkes birgün ölecekti. Ama kimse ne zaman öleceğini bilmiyordu. Ben ise tedavi olmazsam en fazla 1 yıl yaşayacağımı öğrenmiştim. Daha 18 yaşındaydım ben, yaşayacağım güzel günler vardı. Ölmek istemiyordum.

"Rüya?" diyerek kapı önünde hayretle bana bakan Ece'yi görünce durgun halimi bir kenara bırakıp gülümsedim. Pembe kalpli pijamaları hala üzerindeydi ve yeni uyanmış yavaş bir tavır vardı üzerinde."Uyuyorum şu an değil mi? Olsun, rüyası da güzel." diyerek buruk bir ifadeyle yere baktığında gülümsemem büyüdü.

"Hadi hadi, uyuma ayakta. Sen çayları koy, bende Rüzgar'ı uyandırayım." diyip yanından geçerken eliyle çaydanlığa dokunup hızla geri çekerken iri gözlerle sofraya baktı.

"Vay anasını! rüya değilmiş!" diye söylenirken istemsizce kıkırdadım. Yeni uyanmış bir Ece'yle ilk defa karşı karşıya geliyordum. Acaba bende uyandığımda böyle miydim?

Odama girdiğimde yatağımda oturmuş, elleriyle yüzünü kapatarak dirseklerini dizlerine dayamış bir Rüzgar görünce yavaşça ona ileriledim. O da yeni uyanmıştı sanırım.

"Rüzgar, hadi kahvaltı hazır. Bak ben yaptım ha, yetenekli ben!" diyerek sol elimi bir zafer kazanmış gibi yumruk yaparak havaya kaldırınca Rüzgar da ellerini yüzünden çekmiş ve bana bakmıştı. Yüzünü görünce benim yüzümdeki gülümseme birden donmuş, elim yavaş yavaş yer çekimine kapılmış gibi inmişti.

Gözleri kızarmış ve ten rengi solmuştu. Yorgun bakışlarla yüzüme bakarken onun önünde diz çöküp ellerimi yanaklarına koyup endişeyle baktım yüzüne.

"Noldu, iyi misin?" dediğimde derin bir nefes alıp başını onaylarcasına salladı ve ayağa kalktı. Bende onunla birlikte kalkınca o sanki birden kendini toparlamaya çalışıp gülümsedi.

"Bakalım senin kahvaltın nasıl oluyormuş. İnşallah zehirlenmeyiz." diye alaya vurunca yakasından tutup kendime çektim ve dik dik baktım yüzüne. Bur cetvel boyu (30cm) fark olunca böyle oluyordu işte. Boyumuzu eşitlemek için ya benim biryerlere çıkmam gerekiyordu, ya da onun eğilmesi.

"Solgunsun." dedim ve alnımı alnına dayadım. Doğrudan kehribar gözlerine bakarken derin bir nefes aldı tekrardan.

"Kabus." fısıldadıktan sonra gözlerini kapattı ve birkaç saniye sonra tekrar açtı. Kehribar gözlerine acı bir duygu düştü o sırada. Görmek istemedim, içim acıdı. "İlacının adı Rüya olan birisi nasıl kabus görebilir ki?"

"Kahvaltı yapalım önce. Sonra da uyuruz, olur mu?" dediğimde beni onaylayan bir mırıltı çıkardı gözlerime bakmaya devam ederken.

"Rüya! Rüzgar! Evimde öpüşemezsiniz, günah! Gelin şuraya!" diyerek bağıran Ece'yle birlikte seslice güldüm. Yahu ben Rüzgar'la bir kere öpüşmedim, dediği şeye bak yahu.

"Sen git, bende bir elimi yüzümü yıkayayım." diyince başımla onu onaylayıp odadan çıktım ve mutfağa girdim.

Rahat rahat tıkınmaya devam eden Ece beni görünce göz kırptı ve ağzına birşeyler tıkıştırmaya devam etti.

"Hayırdır? Ne bu rahatlık?" diye sorup masaya oturunca Ece bir süre ağzındakileri çiğnedi ve yutmadan cevap verdi.

"Saat daha erken, bir buçuk saat var derse. Normalde şu an kahvaltıyı hazırlıyor olurdum. Asıl sana hayırdır? Hayatımda ilk defa kahvaltı hazırladığını görüyorum." dediğinde biraz gerilsem de bozuntuya vermeden gülümsedim.

"Sürpriz yapayım dedim, alışma."

"Ben bu omlete havada karada alışırım." diyip önündeki ekmek diliminden bir parça daha koparıp omlete bandı ve ağzına tıktı. O sırada içeriye Rüzgar gitmişti.

Gözlerindeki kızarıklık gitse de teni hala solgun duruyordu ve istemsizce onun için endişelenmiştim. Onu daha önce böyle görmemiştim. İlk defa gözümde hasta gibi görünüyordu.

"Oo eniştem de gelmiş. Canım eniştem!" dedi gülerek. "Sen bana ne zaman yakışıklı sevgili bulacaksın ya?" diye alayla konuşurken ikisi sohbete daldı ve bende sessizce kahvaltımı yaptım. Rüzgar'ın bakışları ara sıra yüzüme dikkat kesilse de tek odağım omlet ve önümde didiklediğim peynir tabağıydı.

○●○●○●○

Tümör《Final》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin