7

10.7K 617 36
                                    

"Hani okul bitince gelecektin?" diyerek yüzüne baktım Rüzgar'ın. Uzun sarılma seansımızdan sonra okulun banklarına otururken o kimseyi umursamadan başını dizlerime koymuştu. Bende onun o eşsiz yumuşacık, kahve kokan saçlarını karıştırıyordum.

"Sınavlarımı erken verip bir aylık rapor aldım. Sadece okulun son günü okula gitmem lazım, o da en fazla iki gün sürer." dedi sırtüstü yatarak yüzüme bakarken. Bir süre yüzüme baktıktan sonra birden kaşları çatılmıştı. Tamam, o gittiğinden beri son senem diye stresten çökmüştüm. Bazen hiç iştahım olmuyor, bazen de ders çalışmaktan başım ağrıyordu ve sanırım berbat görünüyordum.

"Ne kadar güzelleşmişsin böyle." ciddiyetle konuştuğunda afalladım. Açıkcası beklediğim cümle bu değildi. "Sana bakan insanların gözlerini oyasım var." dediğinde gülümsedim.

"İnsan? Kızlar da mı dahil?"

"Kesinlikle."

"Hadi erkekleri anlarım da, kızlar ne alaka?" dedim gülerek. Kıskanılıyor muydum ne.

"Çünkü benden başka kimse sana bakamaz."

"Nedenmiş o?"

"Benim sende gördüğümü, bir başkasının da görmesini istemiyorum da ondan." diyip yan söndü ve alnını karnıma dayayarak tek koluyla belimi sardı. Kalp atışlarım ise aldı başını gidiyor!

Ne de güzel seviyordu benim odunum, kütüğüm, kalasım, sevdiceğim!

"Hadi kalk, belin ağrıyacak." dedim elimi yumuşacık saçlarından zar zor ayırarak. Başımıza güneş geçecekti böyle oturmaya devam edersek.

"Belin mi ağrıdı?" diyerek kalkınca güldüm. Yahu bir insan bu kadar sevimli olabilir miydi?

"Hayır ama biraz daha oturursak başımıza güneş geçecek." dedim, bir anlığına geçen günü hatırlayarak. Ne berbat bir hâle gelmiştim öyle.

"Hadi öyleyse. Eviniz değişmedi değil mi, aynı apartmanda mı oturuyorsunuz?" dediğinde başımla onayladım ve okulun önünde duran siyah arabanın ön koltuğuna oturdum. O da şoför koltuğuna oturup arabayı sürmeye başlayınca hiç dışarıya bakmadım. Sadece arkama yaslanıp yüzüne baktım. Yolda olan kahve gözlerine, ne ince, ne de kalın olan kaşlarına, mor ile kırmızı arasında gidip gelen dudaklarına, keskin çenesine, küçük burnuna, elmacık kemiklerine...

"Beni izlemeyi çok mu seviyorsun?"  dediğinde gözlerine baktım tekrar. Yola odaklı olsa da dudaklarının tek bir tarafı kalkmıştı.

"Bir sene ekrandan izledim zaten, bırak da gerçeğini doya doya izleyeyim." dedim ne dediğimi bilmeden.

Benim konuşmamla gözleri bir an yoldan ayrılıp bana kaydı, ve ardından da yola çevirildi.

"Ne güzel konuşuyorsun sen öyle." diyip gülümseyince bende güldüm. Gülüşü bile insanı mutlu etmeye yetiyordu.

Eve geldiğimizde yavaşça arabadan indim. Çok uykum vardı şu an. Hatta uyuyup birdaha uyanmamak istiyordum ama Rüzgar buradayken de hiç uyumak istemiyorum. Gerekirse gözlerime bant yapıştırırım, ama yine de uyumam.

Zaten çoğu gece kabus görerek uyanıyordum, ve yeterince uyuyamıyordum. Fazla ders çalışmanın etkisi mi, yoksa stresten dolayı psikolojik birşey mi bilmiyordum ama uyumaya korkar olmuştum.

Eve uyuşuk hareketlerle girip koltuğa oturdum ve halıya baktım. Rüzgar'ın kokusu, benim için huzurdu. Sarılınca  sıcacık bir his veriyordu, ve çoğunlukla benim uykumu getiriyordu.

Hayır göz kapaklarım, kapanmayacaksınız. Yasaklıyorum, hayır ya!

"Rüya, iyi misin?" dediğinde irkilerek ona bakarak, "Uykum yok!" dedim birden. Geri zekalıydım işte! O yanımda olunca ustalıkla yalan söyleyen ben, yalan söyle dursun, olayları abartamıyordum bile.

"Hadi o zaman uykusu olmayan minik uykucu. Benim uykum var, nerede yatacağız?"

"Yatacağız derken?"

"Kokunla uyumak istiyorum belki, olabilemez mi?"

"Olabileer."

Tabiki olabileer huzur kokan adam. Tabiki olabileer!

Tümör《Final》Where stories live. Discover now