24.Bölüm

17.5K 900 161
                                    

Gün ağarmaya başlarken Vedat hastaneye adımını atmıştı. Ahmet'ten başka kimse yoktu demek ki hala duyulmamıştı. Daha kimse duymamıştı Vedat ve Hira'nın içinde ki kor ateşi.

İçi yanıyordu. Bu hastanenin kokusu kaybını daha çok basıyordu bağrına sanki.Neden böylesine zordu çiğerlerini dolduracak havayı solumak. Daha fazla dayanamayan bedeni sarsılırken boş bir banka oturdu. Birazcık.. Sadece birazcık soluklanacaktı.

Ahmet , Vedat'ın suskun haline tek kelime etmezken sessizce bekledi. Koca umudunu kaybetmişti adam. Sığındığı limanı almıştı kendi öz babası. Belki de en büyük yıkımı öz babası olduğu için olmuştu.

Derin bir soluk verdi. İçi daralıyordu. O kadar koruduğu kimsenin üzmesine dahi izin vermediği bebeğini kaybetmişti. Yavrusunu oğlunu kaybetmişti.

Saat yavaş yavaş ilerlerken koridorda yanına yaklaşan doktorun varlığı ile başını kaldırdı genç adam.

"Karınız uyandı Vedat bey"

Yorgun gözlerini doktora dikerken

"Bebeğinizi" dedi doktor adamın gözlerinde öyle bir acı, yorgunluk, ihanete uğramışlık vardı ki doktor dahi ürpermişti.

"Bebeğiniz morgda"

Kalbine koca bir hançer saplanırken

"Annesi... görmek istedi"  doktor.

Sadece başını salladı. Sol gözünden bir damla yaş süzülüp giderken zorda olsa ayaklanıp karısının kapısını yavaşça açtı. Yatakta gözleri şiş yüzü sararmış kadınla göz göze gelmişti. Bu görüntü yutkunmasına sebep oldu.

Ah küçük kadın sana ne oldu böyle..

İçine güç almak istercesine derin bir nefes almış genç kızın yanında ki sandalyeye oturmuştu. Vardı ama yok gibiydi adam.

"Be-belki yaşıyordur...O daha doğmadı ki... Doğmadan nasıl ölsün.. Ölmemiştir dimi"

Vedat'ın gözlerinden bir damla yaş daha süzülürken kapıya vurulmuş ve içeri elinde küçücük bir sedyeyle hemşire ve doktor girmişti.

Hira gözlerini o küçücük sedyeden ayırmazken yutkundu. Hemşire yanına kadar gelip gözlerinde minicik dahi olsa umut olan kadına yutkunarak

"Hazırmısınız" demiş

Başını sallayarak onaylayan genç kızla yavaşça örtüyü açmıştı doktor. Minicikti. O kadar küçücük ve sovunmasızdı ki dokunmaya bile kıyamıyordu ama onu öldürmüşlerdi.

"Yavrum"

Hira ellerini bebeğine yaklaştırıp donmuş yavrusunu kucağına aldı

"Neden bu kadar soğuksun bebeğim" dudaklarına hıçkırıklar dizilirken göz yaşları birbiri ardına akıtıyordu. Günahlarını bebeğine yüklemişlerdi

Burnunu o avuç kadar bebeğinin boynuna gömük

"Benim bebeğim hala cennet kokuyor"

"Yavrum benim.. Neden böyle soğuksun"

Bebeğini sıkıca sardı. Biraz olsun ısıtabilirmiydi kolları onu.

"Minicik ellerin neden böyle soğuk yavrum"

Hemşire gözünden damlayan yaşı silip onu dakikalarca koklayıp öpen kollarına sarıp ısıtmaya çalışan gençmııza

"Hira hanım onu götürmem lazım" demişti. Hemşire bile o kadar ölüm görmesine rağmen şuan ki durum içten etkilemişti genç hemşiresi.

İNKİSARWhere stories live. Discover now