Bölüm 13

2.8K 231 141
                                    

"Ne zamandır tanışıyorsunuz?"

Annem, sinema salonunun yiyecek bölümünde çikolatalı kek ve patlamış mısırla dolu kısımda gözlerini büyük bir açlıkla dolaştırırken sorusuyla irkilmiştim. Çünkü o sırada aklım tamamen başka bir yerdeydi.

Yani... yine aklım beni Calum hakkında bir şeyler düşünmeye zorluyordu fakat annemin bizim ne zamandır tanıştığımızı soracak kadar bu mesele karşısında ilgili olmaya başladığını düşünemiyordum. Daha çok verandamın önündeki konuşmalarımızın üzerinden milyonuncu defa geçmekle meşguldüm. Gerçekten, milyonuncu defa derken abartma falan yapmıyordum. Annemle sinema ve yemek sözümüzü gerçek eyleme dökebilmek için alışveriş merkezine gidene kadar aklımda aynı sahneler yeniden oynat tuşuna basıldıkça zihnimin ön tarafına seriliyordu.

"Bir süredir."

"Bir süredir ucu fazlasıyla açık bir süre zarfı."

"Tamam işte, ona Hood diye seslenecek kadar bir süredir tanışıyoruz. Arkadaşız, yan yana evlerde oturuyoruz ve onun yakın arkadaşı, benim yakın arkadaşımla görüşüyor."

"Hım," diye mırıldandı annem. "Yani bir süreden sonra birbirinizi tanımanız ve görüşmeye başlamanız bir zorunluluk haline geliyor demek istiyorsun sanırım."

"Evet," dedim film biletimizin kenarıyla oynarken. Anneme bakamıyordum. "Öyle de söylenilebilir."

Anneme bakmıyordum ama başını sallayıp, sessizliğime sessizlik katarak beni onayladığının farkındaydım. İkimizin de sevdiği şekerlemelerden ve üzeri yağlanmış, büyük boy patlamış mısırlardan alırken sessizdik. Aynı şekilde kolalarımızı ısmarlarken de. Normalde bu kadar yağlı ve şekerli şeyler tüketmem taraftarı değildi, özellikle eve bir kere bile kola aldığımızı hatırlamıyordum. Dışarıda Cassie ile birlikte hamburger ya da pizza yediğimiz favori restoranlarımızda vişneli kola içerdik ama eve geldiğimde hiç öyle şeyler içmiyormuş gibi davranırdım.

İyi olmak göreceliydi.

Annem de şu anda sanki abur cuburla mutlu olmaya ihtiyacım varmış gibi davranıyordu ki bu biraz tuhaftı. Her zaman karşılaştığım bir manzara değildi. Beni şüphelendirmeye zorluyordu.

Şekerlemeleri kendi sırt çantamın içine attıktan sonra büyük boy patlamış mısır kutusuyla kendi kolamı elime aldım, annem de kendininki. 19.45 seansına bilet almıştık ve film yeni çıkan bir komedi filmiydi.

Babam komedi filmlerine bayılırdı.

Filmin başlamasına yarım saatten fazla olduğu için annemle bekleme koltuklarından birine yan yana oturduk. Mısırı bırakırken kolamdan büyük bir yudum aldım. Annemin bakışları benim üzerimde dolaşıyordu. Bu kez bana her zaman baktığı halinden biraz daha dikkatle bakıyordu ve sebebini bilmiyordum. Calum hakkında bir şeylerle ilgisi olabilir miydi?

"Hoş çocukmuş aslında," dedi.

Ben de tam olarak ne zaman kendi fikirlerini söylemeye başlayacak diye merak ediyordum zaten.

Bir şey söyleyemedim. Sadece kolamın pipetiyle oynayıp durdum. Hoş çocuk olduğunu ben de biliyordum. Hatta hoş çocuktan çok daha fazlası olduğunu. Tombul yanaklarına rağmen sert yüz hatlarıyla, dağınık saçlarıyla, küçük, kahverengi gözleriyle ve kemikli parmaklarıyla birlikte ne kadar yakışıklı göründüğünü. Kendimi aptal ve ucuz bir klişe lise draması filminin çekildiği film setlerinden birindeymişim gibi hissediyordum. Hissettiğim diğer şeyler de beni aptal yapıyordu. Ama hiçbirine hey, yeter artık, daha fazla yan komşumun penceresini dikizleyip onu düşünmek yok diyemiyordum. Engel olabileceğim türden bir şey değildi.

You Belong With Me || hoodWhere stories live. Discover now