Final

1.9K 159 126
                                    

Elimi senin elini tutarken buldum.
Yakında eve gitmek ister misin?

Her şey başladığımız noktaya geri dönmüştü.

Calum'la hayatlarımızın birbirlerine bağlanmasını sağlayan iplerin düğümleri New York'a gittiğimiz gün atılmıştı. O bunun farkında mıydı bilmiyordum ama, ben yaşanılan kötü günlerin son damlalarındayken boğulmaktan kurtulana dek bu gerçeğin farkına varamamıştım. Onu her zaman sevmiştim ve şu anda da seviyordum. Belki eskisinden bile daha çok.

Ama ona kalbimden düğümlendiğimi bilmiyordum.

Doğum günümden sonra zaman karşı konulamaz bir biçimde su gibi akmaya başlamıştı. Akışına ayak uydurmaya çalışmak, musluğun altına tuttuğum avuçlarımın içerisinde suyu muhafaza etmeye çalışmaktan farksızdı. Yine de artık sevdiğim insanlarla birlikte olduğum ve yazın belirli bir kısmı boyunca kendimi onlarla ilgili anılarla doldurmak istediğim için geçip giden zamanı yitirilmiş olarak görmüyordum.

Lise mezuniyetimden bir hafta önce babamla birlikte kaldığımız büyükannemin evine postalanan kabul kağıtlarım arasından bir tercih yapmak için sadece kendimle kalmıştım. Calum'la değil, Cassie'yle ve Michael'la değil, yalnızca kendimle kalarak ne istediğime karar vermeye çalışmıştım. Bu süreçte babam ve büyükannem, bundan sonraki yaşamımın dönüm noktası niteliğindeki bütün kritik kararlarımda yanımda olacaklarını, benim ne istediğimin ve mutluluğumun kendi istekleriyle mutluluklarından bile daha önemli olduğunu dile getirmişlerdi. Hem de defalarca.

Bunu düşünmeleri bile beni mutlu etmişti. Ama sadece benim mutlu olduğum bir hayatı yaşama fikrini her ne olursa olsun bencilce buluyordum. Kendi çekirdek ailem uzun bir süredir yalnızca büyükannem ve babamdan oluşuyordu. Dolayısıyla onları üzecek kararlar almaktan kaçınmak da önceliklerimin arasındaydı.

Seçeneklerimin arasından en sonunda New York Üniversitesi'nde karar kılmıştım. Kayıt için babam ve büyükannemle yola çıkmadan önce okulun kayıt işlemleri için internet sitesinden listeledikleri tüm evrakları toplamak için koşuşturmuştuk. Ancak yola çıktığımızda içim çok rahattı. Aileme, arkadaşlarıma ve sevgilime ait hissettiğim gibi; geleceğimin ait olduğunu düşündüğüm yere gidiyordum. Hayatımın en önemli ikinci düğümünü atmak için yola çıkıyordum. Bu, yaşamımda belirsizliğin doğurduğu acıların neredeyse tamamına bedel biçilebilecek bir tatmin duygusuydu.

Eğer Cassie de New York'u seçseydi, hiç şüphesiz aynı evde yaşayacaktık. En yakın arkadaşların üniversitedeyken aynı yurt odasını veya aynı evi paylaşmalarının bir süre sonra arkadaşlık ilişkilerini ciddi anlamla zedelediğini duymuştum. Ancak bu hem Cassie hem de benim için hurafeden başka bir şey değildi. Arkadaşlığımız bu tip şeylere meyil verecek kadar zayıf olamazdı.

Fakat bunu yapamıyorduk. Çünkü Cassie, California Eyalet Üniversitesi'nde, yani Los Angeles'ta okumayı seçmişti. Ailemizin kanatları altından sıyrılarak kendimize ait olan yaşamımızın temellerini atmaya başlayacağımız yerlerin farklı olduğu gibi, seçtiğimiz lisanslar da farklıydı. Ben içten içe en başından beri istediğim gibi İngiliz dilbilimini seçmiştim, Cassie de hukuk fakültesine puanını yetirmişti.

Bu bizim için ilk defa Cassie ile birbirimizden uzak olacağımız anlamına geliyordu.

İstediğimiz okullara ve bölümlere yerleşmiş olmamızın verdiği sevinçle bu uzaklığın farkına varmamız biraz geç olmuştu. Vardığımızdaysa üzülmüştük. Bunu doğal buluyordum. Zira dokuzuncu sınıftan beri Cassie ile birlikteydim. O benim sadece en yakın arkadaşım değil, aynı zamanda kız kardeşimdi. Yaz tatillerinin bile çok büyük bir kısmını birlikte geçirdiğim insan artık yılın birçoğunda ülkenin öteki ucunda olacaktı. Aynı şeyi Cassie de benim için düşünüyor, bunun hakkında üzülüyordu.

You Belong With Me || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin