Bölüm 16

2.9K 245 99
                                    

Calum'un uzattığı elini hemen tutmam ne kadar doğruydu?

Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama yol boyunca gizliden gizliye zihnimde bunu düşünmüştüm. Altında başka bir anlam olabilir mi diye bakınmamam gerektiğini bildiğim halde bir şeyleri ölçüp tartmaya çalışmıştım ki, hala bazı şeylerin ciddiyetine varamadığım gibi bir sonuç elde ettiğimde yanımda olmasına odaklanamadan canım sıkılmıştı.

Cassie olsaydı bize bir yıl boyunca birazcık bile belli etmeden yalan söylemeyi başarmış olan annemi kafaya takmamamı ve o anın tadını çıkartmamı söylerdi.

Fakat bu sıradan bir anne-kız kavgası değildi. Sorun tam olarak bu noktada başlıyordu zaten. Bu olayın bir sıradanlığı yoktu. Her anne, her gün kızını ve eşini aldatıp onlara her gün yalan söylemezdi; bu olası değildi.

Veya gözlerimin önünde olası (!) durumu bir türlü fark edemediğim için kendimi suçlamam gerekiyordu belki de. Bilmiyorum. Bu konu hakkında ne düşünmem gerektiğini artık gerçekten bilmiyorum.

Benim hayatımın bundan sonra nasıl ilerleyeceği bir yana ama; annem ve babama bundan sonra neler olacağını düşünmek sivri bir buz dağının girintilerinden bir tanesinin karnıma saplanıvermesine neden oluyordu. Çünkü bu çok... belirsizdi. Elbette boşanacaklarının farkındaydım. Belirsiz olan kısım evliliklerine ne olacağı değil, bundan sonraki hayatlarında birbirleri için nasıl bir yer alacaklarıydı.

Saygı çerçevesi içerisinde boşabileceklerini hiç zannetmiyordum.

Üniversite için Hempstead'den ayrıldığım zaman bir şekilde yurtta kalmam gerekecekti. Yani demek istediğim... ben zaten evden öyle ya da böyle ayrılacaktım ve babam da Prag'daki askeri görevini tamamlayarak, eninde sonunda Hempstead'e geri dönecekti. Açıkçası annemin ona telefonda söylemesini istemezdim. Ya da Prag'da çalıştıkları özel karargaha posta yolu ile bir boşanma protokolü göndermesi çok ağır ve de on yedi yıldan fazla bir süreye tekabül eden birlikteliklerine çok büyük bir saygısızlık olurdu.

Fakat babam eve dönene kadar ben ne yapacaktım? Bilirsiniz... annemin Andrew'la aralarındaki bu şeyi bitirmek gibi bir niyeti olmadığını düşünmeye başlamıştım çünkü. Kavgadan sonra geçirdiğimiz üç gün içerisinde annemin benimle olan bütün konuşma çabalarını pek de yumuşak sayılmayacak bir üslupla reddettiğim her seferinde, hayatımın hiçbir döneminde başlayış şekli yüzünden onaylamayacağım bu ilişkiye biraz daha bağlandığını görebiliyordum.

Babamı sevdiğini zannediyordum. Buna inanıyordum... galiba? Gözlerimin önünde olan manzarayı görmeden önce, akşam ve sabah haberlerinde Prag ile ilgili bir şey duymayı endişeyle beklediğini seyrettiğim her seferinde düşüncem bu olmuştu. Ya şimdi? Karşıma geçmiş ikisini de çok sevdiğini söylerken annem hakkında kötü düşünceler beni resmen avlıyordu ama bunları görmezden de gelebilecek gibi değildim.

Ondan nefret etmek istemiyordum. O benim annem, nasıl nefret edebilirim?

Fakat sonra içimden bir ses 'Babanı ve seni aldattı,' diye benimle inatlaşırmışçasına içimden bir yerden zihnimin duvarlarında yankılanarak geldiğinde nefret etmeme çabalarımın yok oluşu bir kıvılcımın ucuna bakıyordu.

Mesela boşandıklarında babam nerede yaşayacaktı? Evimize ne olacaktı? Andrew'un ailesi bu durumda ne gibi bir yer edineceklerdi? Luke Hemmings'le bunun hakkında konuşabilecek miydim? Ben hangi ebeveynimle yaşayacaktım? Annemle olmadığı kesindi ama... her şeye rağmen babam beni ister miydi? Noel'de, şükran gününde, 4 Temmuz'da, Paskalya'da kimin yanında olacaktım? Mezuniyetimde ikisini bir arada görebilecek miydim? Her ikisinin de evinde bana ait bir oda olacak mıydı yoksa sadece ziyaretlerimde kanepede uyuyacak kadar hayatlarından dışlanacak mıydım?

You Belong With Me || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin