Bölüm 35

2.7K 164 89
                                    

"Şu yemekhaneden bir sefer de memnun bir şekilde ayrılsam ne olurdu sanki?"

Cassie'nin elindeki çatalı sitem dolu bir tavırla tabağının kenarına bırakmasını gülümseyerek izledim. Aslında ona hak vermiyor değildim. Önümdeki makarna -ya da benzeri?- yemeğini tırtıklamaya çalışırken ben de en az Cassie kadar acı çekiyordum. Ama son zamanlarda doğru düzgün bir yemek yemeyeli epey olmuştu ve ne kadar kötü olursa olsun midemin boş kalmasını istemiyordum. Cassie de benimle aynı nedenden dolayı yemeği bitirmeye çalışıyordu, ama aslına bakarsanız ikimizin de pek başarılı olduğu söylenemezdi.

"O kadar da kötü değil aslında," dedim mahcup bir şekilde gülümseyerek. Bunu söylerken, çatalımın ucuna batırdığım birkaç makarna tanesini mikroskopla incelermiş gibi süzüyordum. Masanın altından her an beherglası çıkarıp deney yapabilecekmiş gibi göründüğümden emindim.

Cassie bana bakıp yüzünü buruşturdu. "Çatalında hala on dakika önce batırdığın makarnanın tanecikleri duruyor. Beni mi kandırıyorsun?"

"Oups," ürkmüştüm, "sadece iyimser olmaya çalışıyordum."

"Açım." Cassie alnını yorgun bir şekilde masanın kenarına yasladı. Yemekhanede yemek yemekten başka şansı olmayan diğer herkesin bizim kadar acı çektiğini gördüm. Michael ve Calum'un antrenmanda olmalarına bir nevi sevinmiş sayılırdım. Yemeğin bu türüne zorunlu kalmamış olmaları iyiydi. Cassie, alnını yasladığı yerden kaldırmadan konuşmaya devam etti. Kalabalık yemekhanenin uğultusuna rağmen söylediklerini duyabiliyordum. "Dokuzuncu sınıftan beri düzenli olarak buradan yemek yiyoruz. Bir kere bile doyduğumu hatırlamıyorum!"

"Ama sen hiç doymuyorsun ki."

Cassie söylediklerimi duyunca başını aniden yasladığı yerden kaldırdı. Alnının ortasında masanın kenarının izi çizgi şeklinde kalmış, etrafı da hafifçe kızarmıştı. Kahverengileri üzerimde öyle bir dehşetle geziniyordu ki çatalı her an suratıma geçirebilirmiş gibi bir hali vardı. Cassie aç olduğu zaman hep benliğinin sakin takılmasına yarayan o parçasını yitirirdi. Karşısındaki kişi annesi olsa bile... onun için önemi olmazdı. Yemek yemek çok değerliydi.

Yemekhanede bir keresinde pizza çıkmıştı ve Cassie ile Michael'ın benim tabağımda kalan, bitiremediğim pizza dilimleri için birbirlerine girdiklerini hatırlıyordum. Calum ve ben onları dakikalar boyunca şaşkın bir şekilde izlemiştik. Söz konusu yemek olduğu zaman ikisi de hoyratlaşıp, altı yaşındaki küçük çocuklardan bile daha beter bir hale bürünebiliyorlardı. O gün bu hareketleri gözlerimizin önündeyken bir kere daha bunu kanıtlamış oldular.

Dört kişilik masada Calum ve ben yan yana oturuyorduk, Michael ile Cassie de hemen karşımızdalardı. Calum en sonunda bu tartışmaya bir son veren kişi olma görevini üstlenerek pizzamın olduğu tabağı ikimizin önüne çekmişti.  Zaten yalnızca üç dilim kalmıştı. İkisini bana zorla yedirmişti, diğerini de kendine almıştı ve Cassie ile Michael birbirlerini paralamayı bıraktıklarında tabak çoktan bomboş bir şekilde onlara bakıyordu.

Hala o gün canımızı nasıl bağışladıkları hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Gözlerini üstüme dikti. "Bak sen şu işe. Ben de senin hiçbir zaman aç olduğunu görmedim. Durumu eşitlemiş sayılır mıyız?" dedi Cassie. Öfkeli bakışlarını üstümde tutmayı sürdürürken sandalyesinde arkasına yaslandı. "Hem geçen hafta Calum'la yaptığınız hainliği unuttuğumu sanma. İkinizle de işim bitmedi."

İstemsizce güldüm. Arkamda bıraktığım şu iki hafta içerisinde beni güldürebilen insanlar Cassie, Michael ve Calum'du. Michael tabii ki ailevi sorunlarımı bilmiyordu. Bilseydi sorun edeceğimi sanmıyordum ama ona hiç bahsedecek zamanım olmamıştı. Sadece... bazı problemlerim olduğunu biliyordu, o kadar. Cassie ve Calum gibi detaylardan haberdar değildi.

You Belong With Me || hoodWhere stories live. Discover now