Bölüm 27

3.1K 220 97
                                    

"Charlie's'i bildiğini bilmiyordum."

Calum omzunun üstünden arkasını dönüp bana baktığında, yürümeye başladığımızdan beri ilk kez konuştuğumu duyduğu için dudaklarına son derece çarpık bir gülümseme yerleştirdi. Bu gülümsenin midemi çalkalamaya başlayışından hemen sonra bakışlarımı kaçırmak biraz zor olsa da elimden gelenin en iyisini yaparak bir şey olmamış gibi davrandım.

"Hakkımda bilmediğin daha çok fazla şey olabilir, Jane Willow."

"Eh, izin vermezsen bilemeyiz tabii."

Bu kez hiçbir şey yapmadı. Ne arkasını dönüp gülümsedi ne de söylediklerime bir cevap verdi. Yalnızca sessiz kalmayı tercih etti. Bunun üzerine ben de konuşmak için onu zorlamamaya karar verdim.

Aşağıya, Calum'un yanına inmek zorunda kalmıştım. Çünkü gerçekten söylediklerini yapabilecek bir kapasiteye sahipmiş gibi görünüyordu. En azından bağıra bağıra tüm mahalleye her şeyi duyurduktan sonra beni aşağıya indirmek konusunda cidden kararlıydı.

Bu yüzden telefonu kapattıktan sonra söylene söylene dolabıma yürüyüp üstüme acil durum kıyafetlerine benzer rahat bir şeyler geçirdim. Bir kot ve bol, siyah bir kapüşonlu. Atkımla montumu merdivenlerden inerken giymiştim ve botlarımı da kapının önünde giymek zorunda kalmıştım. Annemin uykusu son zamanlarda ağırlaşmıştı, kulağının dibinde çalan alarmının sesini bile zar zor duyuyordu. Bazen okula gitmeden önce onu ben uyandırmak zorunda kalıyordum.

O nedenle bu akşamki uykusunun da bölünemeyecek kadar ağır olmasına ihtiyacım vardı. Yokluğumu fark etmesini istemiyordum. Bir de... anlamayacağı şeyleri ona açıklamakla uğraşmak.

Yürüdüğümüz yolu biliyordum. Calum her ne kadar nereye gittiğimizi söylememek konusunda büyük bir ısrarcılık sergilemiş olmasına rağmen, yürüdüğümüz kaldırımlar ve geçtiğimiz sokaklar zihnimin aşinası olduğu yerlerden birkaçıydı. Fakat ellerimi montumun ceplerine yerleştirip sessizliğime gömülmeye devam ettim, yol boyunca Calum da böyle yapmıştı.

Ve şimdi anlamlandıramadığım bir şekilde Charlie's'in önünde duruyorduk. Elbette gecenin bir yarısında olduğumuz için dükkan kapalıydı. Yirmi dört saat hizmet veren, sabah kahvaltısı ve akşam yemeği servis eden o restoranlardan birisi değildi burası.

Gözlerim Charlie's'in tabelasının kapalı ışıklarında dolanırken "Neden buraya geldik?" diye sordum.

"İşin eğlencesini kaçırıyorsun."

"Bana eğlenceliden çok ürkütücü gibi geliyor," diye mırıldandım. Gerçekten de öyleydi. Gündüz ve akşamın belli bir saatine kadar açık olan dükkan ne kadar renkliyse, şimdi o kadar da ürkütücü görünüyordu.

Calum'un elleri kotunun ceplerindeydi. Dükkanın kenarındaki karanlık, ara sokağa doğru onu peşinden takip etmemi talep edercesine adımlamaya başladığında "Bana güven," dedi. "Gerçekten seveceğini biliyorum. Charlie's'in senin en sevdiğin yer olduğunu da. Bence bundan sonra daha çok seveceksin."

Calum bunları söyleyerek kendinden emin bir yürüyüş sergilerken onun arkasından şaşkınca bakakaldım. Beni gerçekten çok şaşırtıyordu. Yani... beklemediğim ölçüde.

Kendimi anlamaya çalıştım. Aşağı inip, onun beni buraya kadar akşamın karanlığında ve soğuğunda getirmesine izin veriyorsam bu sadece bağırarak tüm mahalleyi ayağa kaldırmasından korktuğum için olmamalıydı. Beni peşinden sürüklemesine göz yumacak, ona güvenmemi sağlayacak bir şeyler hissediyordum. Sadece gözümü korkuttuğu ve beni gelmeyi kabul etmeye ikna ettiği için olamazdı.

You Belong With Me || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin