Bölüm 31

2.4K 188 71
                                    

Okul dolabımın mavi kapağını kapatır kapatmaz omzunu yandaki dolabın birine yaslamış, elleri kotunun ceplerinde olan Luke'la göz göze geldim.

"Luke?"

"Hey," yaslandığı yerden doğrulmadan, bana bakıp yalnızca gülümsedi, "her yerde seni aradım. Ders programını bilmediğim için bulunman zor oldu."

Kaşlarım çatılmamak için benim bilincimle resmen bir savaş veriyordu. Neden burada, tam karşımda olduğunu ve her yerde beni aradığını bilmiyordum. Onunla en son ne zaman konuştuğumu hızlıca gözden geçirirken bulduğum cevap, evlerinde yapılan o gerginlik dolu akşam yemeğinden başka bir zamana çıkmadı.

Luke'la o zamandan beri konuşmamıştık. Elbette okulda karşılaştığımız zaman birbirimize selam veriyor, günaydın ya da görüşürüz tarzında kısa kelimelik cümleler kuruyorduk. Aynı sınıfta olmadığımız ya da ortak olarak aldığımız herhangi bir ders olmadığı için ilk başlarda seviniyordum. Okulda olduğum tüm o zamanlar boyunca gerilmek zor olmalıydı.

Fakat şimdi pek gerilmiyordum. Tam detaylara hakim olmasam da, annem ve Andrew'un ilişkisi hakkında düşüncelerini biliyordum artık. Bu beni rahatlatmış olmalıydı sanırım. Yoksa şu anda böyle karşımda duruyor olmasına sadece şaşkınlık gibi basit bir tepki veremezdim.

"Oh... anladım." Usulca genzimi temizledim. Kapağı kapattığım zaman kendiliğinden kilitlenen mekanizmadan bir tık! sesi yükseldi ve bu aramızda hiç ummadığım kadar büyük bir yankı yaptı. "Nasılsın? Yani, son konuştuğumuzdan bu yana... her şey yolunda mı?"

"İdare etmeye çalışıyorum. Okul, grup, bildiğinden pek farklı değil."

Başımı yavaşça salladım. Luke konuşurken yüzüne bir gülümseme hakimdi ama bu bildiğimiz türden bir gülümseme de değildi. Daha çok... melankolik bir tebessüm gibi. İdare etmeye çalıştığını söylerken tüm detaylarıyla neyi kastediyor olduğunu çok merak etmiştim ama sırf benim annemle onun babası aptal bir ilişki yaşıyor diye beni en yakını ilan etmek zorunda değildi.

Öyleyse şu anda neden karşımda? Ah, saçmalama. Belki de sadece nasıl olduğuna bir bakmak için gelmiştir. Tüm insanlar sandığın kadar kötü değiller.

"Umarım yakında her şey daha iyi olur," diyerek onu yanıtladım. Başka ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Belirli açılar haricinde Luke'u tanımadığımı fark edince, verebileceğim cevaplar çok kısıtlı kalıyordu.

"Umarım, her neyse, bir şeylerin daha iyi olmasını beklemeyi bırakalı uzun zaman oldu sanırım," yaslandığı yerden doğrulup dik durunca uzun boyu iyice ortaya çıktı. "Seninle bir şey hakkında konuşmak için gelmiştim aslında. Bana birkaç dakikanı ayırabilir misin?"

Bahsetmek üzere olduğu şeyin annem ve babası hakkında olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Belki de benim bilmediğim bir şeyi biliyordu. Annemle yaşamaya başladığım iletişimsizlik problemlerinden de haberi vardıysa beni bilgilendirmek için yanıma gelmişti.

Lisedeki son senemde öğrendiğim, hayatımın dallanıp budaklanmış tüm kulvarlarının çıktığı yönlerinin değişmesine neden olacak kadar kuvvetli olduğunu düşündüğüm tek bir gerçekten emin olmuştum. Ve o da, hiç kimsenin dışarıdan göründüğü gibi olmadığıydı.

Eh, sanırım tüm insanlar kötü olamazdı.

Cep telefonumdan saatin kaç olduğunu kontrol ettim. Şimdiki gireceğim dersim İngilizceydi. Konuşmamız ne kadar sürecekti kestiremiyordum. Gerçekten birkaç dakika sürecek kadar kısa mıydı?

Luke, ne hakkında endişelenip karar vermeye çalıştığımı anlamış gibi "Geç kalsan bile yoklamayı ben hallederim. Bu gerçekten önemli," dedi.

You Belong With Me || hoodWhere stories live. Discover now