Bölüm 55

1.3K 141 57
                                    

"Masandaki kitapları da kutulamamı ister misin?"

Michael'ın sorusuyla birlikte omuzumun üzerinden arkamı dönüp, penceremin yanındaki güneş ışıklarından nasibini alan yüzüne baktım. Elinde integral pratik kitabımı, dilbilim kitapçıklarımı ve kimya notlarımı tutuyordu. Ben ise dolabımın önünde sol dizimin üzerine çökmüş, yanıma baharlık ve gelmesi yakın hissettiren yazlık kıyafetlerimi kışlıkların arasından ayıklamaya çalışıyordum.

Derin bir nefes alıp verdikten sonra, "Bilmiyorum," dedim. "Nasıl olsa devamını almak için yazın döneceğim. Büyükannemin evinde çok sıkış tıkış olmak istemiyorum."

Michael gözlerini benden elinde düzgünce kavramış olduğu kitaplara ve not kağıtlarına çevirdi. Onlarla ilk kez karşılaşıyormuş gibi bir tavırla alt dudağını büktü. Oysaki hepimiz hemen hemen aynı dersleri almıştık. İleri matematik zaten zorunlu olarak aldığımız bir dersti. Dilbilimini ise ben üniversitede okumak istediğim için önden etimolojiye hazırlık olsun diye sene başındayken seçmiştim. O zamanlar geleceğimden oldukça umutluydum, ne anlama geldiğini bile bilmiyor olmama rağmen.

Şimdi hiçbir şey için kendimi heyecanlı hissetmiyordum.

"Son sınavlara hazırlık için yanına birkaç tane alabilirsin," dedi Michael. "Yazın nasıl olsa tekrar geliriz."

Michael'ı onayladığımı belli etmek için başımı yavaşça salladım. Ardından yeniden kıyafetlerimi ayıklama işime döndüm. Son zamanlarda hiçbir şey hakkında hiçbir şey düşünemez durumdaydım. İki haftadır karar verme yetkimin çoğunluğunu Michael ve Cassie'ye bölüştürmüş gibi davranıyordum. Yemek yemelisin, Jane. Tamam. Sınava çalışalım mı? Tamam. Charlie's'e gidelim mi, kafan dağılır biraz. Tamam. Michael'ın garajında oturup biraz laflayacağız, sen de geliyorsun. Tamam. Posta kutusunu kontrol edelim mi? Kabul mektuplarından birkaçı gelmiş olabilir. Tamam.

Her şeye milyonlarca defa tamam. Hepsini de oldukça sönük, ezberlendiği belli olan robotik bir tonlamayla yanıtlıyor ve hayır dediğim anda önceki cümlenin peşine takılması muhtemel olan diğer sorulardan kendimi çabucak kurtarıyordum. Son zamanlarda hiç de niyetimin olmadığı bir şeydi konuşmak. İçimden gelmiyordu. Bu hissi eskiden sadece bademciklerim iltihaplandığı zaman yaşardım. Çünkü o zamanlarda konuşmak, yutkunmak, yemek yemek, en basitinden su içmek bile bana dünyanın en zor şeyiymiş gibi gelirdi. Sadece yatağıma kıvrılmak isterdim. İyileşmeyi beklerdim.

Şimdi de bundan pek bir farkım olduğu söylenemezdi. Gerçi sadece konuşmak, yemek yemek, uyumak, dinlenmek, eğlenmek gibi eylemleri aza indirgemiştim. Düşüncelerimin büyük bir çoğunluğundan kurtulmak için kendimi daha çok derse ve kitaba vermekten başka şansım kalmamıştı.

Yere çökmüş bedenimin sağ tarafında, dolabımdan özenle seçtiğim yazlık, baharlık kıyafetlerimden oluşan düzgün bir yığın vardı. Eşyalarımı topluyordum. Okul bitene kadar büyükannemde kalacağımı kesinleştirmiştim. Annemden önce büyükannemle konuşmuş, mecburen olanları anlatmak zorunda kalmıştım. Sandığımdan da zor olmuştu. Üzüldüğü için sağlığında bir sorun çıkmasından korktuğumdan telefonumu 911'e çevirmiş, konuşma boyunca yanımda arama tuşuna basmak için hazırda tutmuştum.

Ancak zor geçen bir konuşmanın ardından, büyükannem oldukça sakin bir şekilde karşılamıştı bunu. Elbette üzülmüştü. Ama bunca sıkıntıyı sakladığıma ve kendimi hırpaladığıma daha çok üzülmüştü. "Tüm bunları yaşadığın için çok üzgünüm," demişti.

Ben de.

Ancak önemli olan büyükannem bana kol kanat germesiydi. Daha ben konuşmayı o kısıma bile getirmeden lafı ağzıma tıkmış, onunla birlikte kalmamı söylemişti. Söylemekte bu kadar geciktiğim içinse kızmıştı.

You Belong With Me || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin