Bölüm 45

1.5K 135 110
                                    

Eve dönüş yolunda, annemle içinde bulunduğumuz klasik, mor renkli Volkswagen arabamızın tamamı büyük bir sessizlikle kaplanmıştı. İkimiz de tek kelime bile etmiyorduk. Herhangi bir fısıltı, bir şarkı mırıldanma ya da minik bir oflama bile yoktu; yalnızca saf bir sessizlik mevcuttu. Emniyet kemeri çapraz bir şekilde gövdemin üzerindeki yerine oturmuştu ve bu sessizliğin benim üstümde öylesine boğucu bir etkisi vardı ki kemer beni sıkıyormuş gibi hissediyordum.

Kollarımı göğsümde kavuştururken bu sessizliğin içinde benim derince iç çekişim duyuldu. Luke'un evi kasabanın merkezinden birazcık uzaktaydı. Büyük bir ağaçlık alanın ortasına inşaa edilmiş, müstakil evlerden oluşan bir sitede oturuyorlardı. Bizim evimiz de merkeze daha yakın olduğundan dolayı, dönüş yolumuz hayli uzundu. En az kırk dakika daha annemle bu sessizlik çukurunun içine gömülü arabamızda oturmak zorundaydım.

Göz ucuyla anneme baktım. O ise bana bakmıyor, hiçbir şey söylemeden yalnızca önümüze serilmiş, ilerdikçe akıp giden yolu izliyordu. Aslında araba sürmeye odaklanmış gibi gözükmek istediğini biliyordum, fakat beyninin içinde dönen çarkların her bir hareketini görmemek de imkansızdı. Luke ve benim bu geceki halim aklını epey karıştırmış olmalıydı.

Zaten istediğim buydu. Aklını karıştırmalıydım ve o bunun sonucunda canını sıkacak kadar büyük bir şüphe duygusu hissetmeliydi. Yolunda gittiğini düşündüğü hayatı tepetaklak olsun istiyordum çünkü benim hayatıma yaptığı şey de tam olarak buydu. Düşüncelerim kulağa oldukça bencil, acımasız ve zalimce geliyordu, farkındaydım. Ama babamla benim hayatımı mahvederken kendisinin güllük gülistanlık yaşamını sürdürmesine katlanamıyordum. Sanırım bu bir açıdan beni yeterince haklı yapardı.

Hem... düşünmeyecektim. Kafa yormam gereken başka bir sürü şey vardı. Eve gittiğimde ödevlerimi tamamlamam gerekecekti. Dört bin beş yüz kelimelik bir kompozisyon hazırlama görevim daha vardı ki, bunun son teslim tarihi yarındı. Benim ise aklımdan tamamen çıkmıştı. Vaktim kalırsa, Cassie'nin benden önce bakıp benim için elediği New York'taki birkaç üniversiteyi araştıracaktım. Farklı burs imkanlarının olup olmadığını da soruşturmam gerekecekti.

Artık annemden harçlık almaya devam edemezdim. Zorunluluk gibi olduğundan değildi. Ondan para almaya devam etmeyi istemiyordum. Benim için lise bittiğinde annemle ilgili çoğu şeye de aynı anda bir nokta konmuş olacaktı. Hempstead'den tamamen uzaklaşmak ve tüm yaşamımı hep hayal ettiğim gibi New York'a taşımak istiyordum. Annem Londra'daki hukuk fakültelerinden birini tercih etmemi istiyordu ama, onun ne düşündüğü umurumda değildi.

Kendim için bir şeyler yapmak istiyordum ve bunu yapmaya New York'tan başlayacaktım. Benim için anlamı çok farklıydı. Calum'dan sonra daha da farkılılaşmıştı.

Gözlerimi annemden uzaklaştırıp, yanımızdan araba ilerledikçe akıp giden çam ağaçlarını ve sokak lambalarının uzun gölgelerini seyretmeye koyuldum. Benim için uzun bir gün olmuştu ve gece de uzun olmaya devam edecek gibi görünüyordu.

Cep telefonumu yeniden kontrol ettim. Gözden kaçırdığım herhangi bir mesajın veya aramanın olup olmadığına baktım. Bir bildirim kalabalığı gözüme ilişmişti. Cassie'den, Calum'dan ve Michael'dan birer tane mesaj gelmişti. Önce Cassie'ye baktım.

Cassie: MERAKTAN ÇATLADIM. LÜTFEN DURUMUNU ÖZETLEYEN BİR EMOJI GÖNDEEEEER!

Gözlerimi devirdikten sonra güldüm. Cassie'yi gerçekten çok seviyordum.

Ben: 👩🏻‍🦰🤯🤬😭💔

Bunları gönderdikten sonra Michael'ın mesajına dönmek için sayfayı değiştirdim. Calum'un mesajına bakmayı biraz erteliyordum, nedense göreceğim şey bende endişe duygusu uyandırıyordu.

You Belong With Me || hoodWhere stories live. Discover now