4) Hayaller...Hayatlar..

18.7K 832 16
                                    

Kadınlar kendi arasında daha akıcı bir sohbet tutturmuştu. Leyla önce ki gidiş gelişlerinden tanıdığı Ahmet amca ve ailesiyle mesafeli bir duruş sergiliyordu, kadınlar arasında ki sohbette sürekli sözü kendisine getirmeleri ve alttan alttan mesaj vermelerinden sıkılıyordu. Kıyafetinden girmiş, saçından makyajına kadar söz konusu etmişlerdi. Hatta bir ara büyük yenge ve gelinleri, bebek mevzusunu açıp, kendilerince akıl vermeyi ihmal etmemişlerdi. Genç kadın, böyle anlarda kendisini çok yalnız hissetmekten geri duramıyordu.
   Aradan geçen bir haftada Demir işleri yoluna koymuş, İstanbul'a gidip gelebilecekleri bir boşluk yaratmayı başarmıştı. Leyla sanki ilk defa İstanbul'a gidecekmiş gibi sevinçliydi, onun bu halleri Demir'i içten içe kahrediyordu. Karısı burada mutlu değildi ve kendisi için bu hayatı kabul ediyordu. Bundan sonra hep böyle olmasından, Leyla'nın mutsuz bir hayata mahkum olması fikrinden nefret ediyordu. Şimdi elinden gelen bir şey yoktu ama daha sonra her şeyi düzene sokmak için canını dişine takarak onun mutlu olmasını sağlayacaktı, bunu Leyla'ya, sevdiği kadına borçluydu.
Uçak İstanbul'a indiğinde Leyla derin bir nefes aldı ve yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti, gamzeleri en alasından ortadayken bu halinin, her zaman gülümsemesine deli olan adamı nasıl üzdüğünü bilemezdi. Demir hüzünlü gözlerle karısını izliyordu.
"Bu kadar çok mu özledin canım bu şehri, gözlerinin içi parladı birden" diyerek durumu açıklığa kavuşturmak istedi. Leyla mavilerini kocasına çevirdi.
"Özledim Demir, ne yalan söyleyeyim seviyorum bu koca şehri, her yerinde ayrı anılarım, anılarımız var" diyerek kaçamak bir cevap verdi.
İstanbul'da günler çabuk geçti, işleri kontrol etmek, arkadaşlarla görüşmek, gerekli eşyalarını toplayarak evi şimdilik kapatmak ve olmazsa olmaz alışveriş derken dönüş zamanı gelivermişti. Leyla'nın ailesi de onlarla geliyordu, hem hastaları ziyaret etmek, hem de kızlarının orada ki durumunu gözleriyle görmek istemişlerdi. Leyla ister istemez bir hüzne kapılıyordu. Demir için oralara alışmalıydı ama nasıl olacaktı, işte orası meçhul. Bu koşturmacada Demir'in ısrarı üzerine doktora gitmiş, bebek mevzusunu irdelemişlerdi. Bu kez Demir'de kontrolden geçmişti. Anne baba olmalarına engel bir durum tespit edilememişti ancak doğum uzmanı bazen sebep tespit edilemese de gebeliğin oluşamayabileceğini dile getirmişti.
Demir bir problem olmamasına sevinmesine rağmen, bu durum onu endişelendirmeye devam ediyor, şimdiye kadar dert etmedikleri bu durumun Urfa'da ne gibi sıkıntılara yol açabileceğini biliyordu. Leyla'yı üzebilecek her şeyden uzak durmak istiyor, kendi insiyatifi dışında gelişebilecek olaylar için derin kaygılar besliyordu.
Leyla ise anne olmak istiyor ancak Demir kadar endişelenmiyordu, aslında konunun aşiret için ne ifade ettiği Leyla'nın aklına bile gelmiyordu.
Günler hızla geçiyordu, Urfa'da hayat belli bir düzene oturmuştu, Demir ve Leyla'da bu hengameye kendilerini kaptırmış gidiyorlardı. Karı koca iş dışında ki zamanlarında gerek Urfa'da, gerek yakın şehirlerde ufak gezilere çıkıyor, arkadaşlarıyla vakit geçiriyorlardı. Zaman zaman sıkıntılar yaşasalarda birbirlerine olan sevgileri her şeyin üstesinden gelmelerini sağlıyordu. Sıkıntıları genelde çevre ve akraba baskısı gibi nedenlerden kaynaklanıyor, Leyla ziyadesiyle bunalıyor ve bu durum ikisini de üzüyordu. Geçen altı aya rağmen Devran'ın durumunda bariz bir iyileşme olmamıştı, ufak tefek değişiklikler elbette vardı ancak genç adamın ayağa kalkması şimdilik umut edilen bir durum olarak yerini koruyordu. Demir çevreden ara sıra bebek muhabbeti duyuyor ancak duymazdan geliyordu. Bu süre zarfında Leyla'da bu durumu sorgular olmuştu zira bebek sözcüğünü son zamanlarda çok sık duymaya başlamıştı. Kayınvalidesi haber beklediğini hissettiren cümleler kurar olmuştu. Evde Gülsüm en büyük desteğiydi. Hazal olmayan kızkardeşi gibiydi, Hülya başka bir hikayeydi, telefon elinden düşmüyor ara ara dalıp gidiyordu.
Leyla bir gün tesadüfen Hülya'nın telefon konuşmasını duymuş, erkek arkadaşı olup olmadığını sormuş ancak ustaca geçiştirilmişti.
  Devran'la Leyla yeni bir ihale için teklif hazırlıyor, Demir'in yetişemediği işleri tamamlamaya çalışıyorlardı. Demir her ay İstanbul'a gidip geliyordu, hatta birinde Leyla'yı da yanında götürmüş kısa da olsa tatil yerine geçen bugünlerde Leyla kendini eski günlerde gibi hissetmişti. Uzaktan da olsa İstanbul'da ki işlerini tasfiye etmek istemiyorlardı. Ne de olsa Devran ayağa kalktığında gidecek, eski hayatlarına döneceklerdi değil mi?
Demir elinde ki çiçekleri arkasına saklayarak odaya girdi, Leyla pencerenin önünde ki koltukta oturmuş dalgın dalgın dışarıyı izliyordu. Sessiz adımlarla yaklaşıp arkadan sarıldı karısına
"Aşkım dalmışsın gene, bu adam seni çok seviyor biliyorsun değil mi? Gerisi yalan dünya boşver" diyerek karısının saçlarına bir öpücük bıraktı. Leyla kocasına döndü, bir hayli yoruluyordu son günlerde, uzun boyunu, atletik vücudunu süzdü, gözleri güzel yüzünde gezindi tembelce, kara gözlüsü çok yakışıklı adamdı vesselam, hafif esmer teni, simsiyah dalgalı saçları, hafif kirli sakalı.. dalıp gitti kocasına. Demir önünde diz çökerken çiçekleri kucağına bıraktı. "Sevgililer günün kutlu olsun sevgilim, sana aşığım, bu kalp senin esirin, iyi ki benimsin. Bu akşam güzel bir yemek yiyelim, rezervasyon yaptırdım, artık hediyeni de orada alırsın olur mu?"
Leyla kollarını kocasının boynuna doladı, dudaklarına küçük öpücükler kondurmak istedi ancak Demir işi ele alınca, öpücükler boyut değiştirdi, Demir karısını iyice kendine çekip sıkıca sarıldı, öpücüğünü Tutku'yla derinleştirdi.
"Ah Leyla sana doyamıyorum, sonum olacaksın küçüğüm. Biraz daha devam edersek dışarı çıkamayız benden söylemesi"
"Demir, çok seviyorum seni, ne güzel adamsın sen, nerede olursak olalım, sen yanımda ol, benim ol başka bir şey istemem"
Demir yavaşça karısından uzaklaşıp elini tuttu.
"Hadi aşkım gecikmeden çıkalım, gece uzun, devamı sonra" diye karısına takıldı.
Gece çok güzel geçmişti, gittikleri yer Urfa manzarasında, İstanbul konforundaydı. Demir Leyla'ya kelebek şeklinde, güzel bir pırlanta kolye hediye etti. Leyla hediyesini aylar önce İstanbul'dan almıştı. Ünlü bir markaya ait çok kaliteli bir saatti. Saatin altında "sonsuza kadar senin- Leyla " yazıyordu. İkisi de hediyelerini çok beğenmişti. Eve dönüş yolunda birbirlerine gülücükler saçarak el ele konağa ulaştılar.
Demir odaya çıkar çıkmaz karısını kapattığı kapıya yaslayıp dudaklarına kapandı, düştükleri ateşte birlikte yandılar. Leyla kocasının göğsünde dinlenirken, Demir saçlarını kokluyor, öpmeye doyamıyordu.
Birbirini kovalayan günler konağa farklı sıkıntılar getiriyordu. Bahar gelmişti, Urfa'ya geleli neredeyse bir yıl oluyordu, evliliklerinin dördüncü yıldönümü bir ay sonraydı. Fatma hanım Demir'le bebek konusunu konuşmuş, Demir burnundan kıl aldırmıyordu, konuyu açıldığı gibi kapatmış.
"Bu konu karımla beni ilgilendirir, kimseden bu konuda tek söz duymak istemiyorum, en küçük bir ima dahi Leyla'ya giderse karımı alır giderim, kimse beni buralara getiremez" diye esip gürlemişti. Annesinin kalbini kırmıştı belki ama Leyla için yapmayacağı şey yoktu.
Bu günlerde Hülya için görücü gelmiş, Mustafa bey uygun bulmayınca kimseye sormadan reddetmişti.
Hülya'nın bu duruma üzüldüğü gözlerden kaçmamış ama babasının sözünün üzerine kimse ses çıkaramamıştı.
Devran'ın doktoru bir ameliyat daha geçirmesi önerisinde bulundu, gerekli hazırlıklar yapılınca hastaneye yatacaktı.
Demir Leyla'ya evlilik yıldönümleri için sürpriz bir tatil ayarlamıştı. Devran'la konuşmuş, işleri bir süreliğine evden yönetmesini, gerektiğinde toplantı için çalışanları konağa çağırabileceği önerisinde bulunmuştu. Devran kardeşinin çok bunaldığının, bu tatile ihtiyacının olduğunun farkındaydı.
"Sen merak etme, tatilinin tadını çıkar" diyerek Demir'i rahatlattı.
O sabah karı koca erken uyanmış, yatakta tembellik yapıyorlardı, Demir Leyla'yla uğraşıyor, onu utandırıp, yanakları kızardıkça öpücüklere boğuyordu. Konakta bir curcuna koptuğunda önce ne olduğunu anlayamadılar ancak Fatma hanım'ın feryadını duyunca ikisi de can havliyle yataktan fırladı. Demir hızla üstünü giyinirken Leyla şaşkınlıkla öylece donup kaldı. Kapının kapanma sesiyle kendine gelip hızla yataktan inip üzerini giyinmeye başladı. Bu arada aşağıdan gelen sesler çoğalmıştı. Koşarak merdivenlerden indi ve bahçede ki kargaşayla olduğu yerde kalakalmıştı.
Demir, karısından önce bahçeye inmişti, annesi bahçede yere oturmuş dizlerini döve döve sesle ağlıyordu. Hazal, annesinin yanına çökmüştü, Gülsüm, Devran'ı bahçeye çıkarmaya çalışıyor, eli ayağına dolaşmışken bir türlü bunu başaramıyordu. Mustafa bey, avluda bir aşağı bir yukarı dolanıyor bir taraftan da telefonla konuşuyor, sesi gitgide yükseliyordu. Demir hızla annesinin yanına yürüdü
"Anacım ne oldu, sorun ne, birine bir şey mi oldu?"
"Ah oğul ocağımız söndü, Hülya yok, bacın yok, nerede bilmiyoruz, Murat fırladı gitti, deli oğlan ne yapar bilinmez, koş Demir bak nerededir bacın, alem duymadan bulun kızımı" Demir hemen kapıya doğru koşturdu, babası peşinden yürüdü,
"Demir! amcanlar duymadan Kemal bu işe karışmadan bul kardeşini gözünü seveyim, Murat'a da dikkat et, bir delilik yapmasın, kanı deli akıyor."
Demir arabasına bindi nereye gideceğini bilemez bir halde bakınırken, emektarlarından Halil yanına yaklaştı.
"Ağam ben de seninle geleyim, belki bir yardımım dokunur"
"Gel Halil abi gel nereye gideceksek artık, senin bir fikrin var mı?"
"Ağam Çelik aşiretinden Ferhat istetmişti kız kardeşini, baban münasip görmedi, kondurmak istemiyorum ama kızın aklını çelmiş olmasınlar, babanın yüreğine inecek, Kemal'in ekmeğine yağ sürecek bu kargaşa, zaten içine sindiremiyor senin ağalığını, fırsat kollar buradan sana yüklenmek için."
Demir aracı sağa çekip kullanması için Halil'e verdi, kendisi Murat'ı aramaya başladı, telefon çalıyor ama açan yoktu.
" Halil abi,  Murat yalnız mı gitti?"
"Murat ağam çıktı duyar duymaz ama peşinden bizim çocuklardan üçü çıktı, yalnız değil, çocuklar sağlamdır, boş değiller zaten" Demir yüzünü buruşturdu, işte gene silahlar konuşacaktı, oldum olası silahları sevmezdi, işin oraya gelmemesi için dua etmeye başladı. Bu arada sürekli Murat'ı aramaya devam etti ve nihayet Murat'ın sesini duydu.
"Abi, buldum izlerini abi, alıp getireceğim o şerefsizi oraya, hüküm senindir abi" Demir kulaklarına inanamadı, ne diyordu kardeşi "hüküm senin" demişti. Bir anda ne diyeceğini bilemedi
"Murat yerini söyle bana hiçbir şey yapma beni bekle" dediyse de kardeşi " konakta bekle abi, bekle"
diyerek telefonu kapattı, bu arada Halil, Ali'yi aramış yerlerini öğrenmiş oraya doğru sürüyordu arabayı.
Kısa süre sonra şehir dışına çıkıp toprak yola saptılar, yarım saat kadar ilerlemişlerdi ki bir el silah sesi duyuldu, Demir çılgına döndü "hızlanalım Halil abi, Murat...Murat" diye söylendi kendi kendine. Gözlerini öfke, çaresizlik karışımı duygularla yumdu, sakinleşmek istedi, araba ani bir frenle durunca gözlerini açtı ve gördükleriyle donup kaldı ancak hemen duruma el koyması gerektiğinin bilinciyle arabadan inip Murat'ın yanına koştu.
Murat silahını doğrultmuş, öfkeden gözü dönmüş bir halde tir tir titriyor, bir taraftan avazı çıktığı kadar bağırıyordu
"Ulan nasıl oldu bu, konuş abla konuş, kaçırdı mı bu şerefsiz seni, söyle, deli etmeyin lan beni"
Demir Murat'a yaklaştı silahı elinden almak istedi.
"Abi gelme, gelme, Ferhat konuş, ne cesaretle yaparsın bunu, seni öldürmeden konuş" bu arada Hülya yere çökmüş ağlıyordu, Demir'e döndü
"Abi bir şey yap, biz kötü bir şey yapmadık, bırakın gidelim, görmemiş olun bizi, buralara gelmeyiz bir daha, izimizi kaybettiririz"
Demir o an ne yapacağını, ne düşüneceğini şaşırdı, sanki on bilinmeyenli denklem vardı önünde, bir kabusun içinde olmayı, uyanmayı diledi o an. Ne yapsa, ne etse bir çare diye beynini zorladı. Bir çıkış yolu arıyor, kendini labirentte ki deli fareler gibi hissediyordu.
" Murat indir o silahı kardeşim, bir hal çaresine bakacağız, Halil abi Hülya'yı bizim arabaya al, Ali siz de Ferhat'ı alın dönüyoruz."
Arabalara geçtiler, Murat arkalarından geliyordu, tam toprak yolun sonuna gelmişlerdi ki, önleri iki araba tarafından kesildi. Arabaları kapısı açıldı ve Kemal yüzünde sinir bozucu bir bakışla arabadan indi.

LEYLA (Tamamlandı)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora