5) Sonun Başlangıcı

18.7K 833 23
                                    

  Kemal'in yüzünde sinir bozucu bir gülümseme vardı, Demir'in arabasına yaklaştı, Demir amcaoğlunu görünce aracın camını indirdi, öfkeli gözlerini Kemal'e dikti, bir an ikili birbirlerini gözleriyle tarttı, Kemal
"Ooo çakma Demir ağamda buradaymış, namusunu temizlersin artık, şehire benzemez buralar ağam, hüküm senin, ne de olsa ağa sensin. Bakalım ortalıkta ağayım diye gezmekle oluyor mu bu işler"
Demir içinde kaynayan öfkeyle gözlerini yumdu, tekrar açtığında Kemal'in yok olmasını diledi o an ama ne mümkün, Kemal gözlerini kendisine dikmiş, alaylı bakışlarını ısrarla sürdürüyordu, Demir artık bu mevzunun aile arasında kalamayacağını, Kemal'in bu durumu sonuna kadar kullanacağını o an acıyla idrak etti. Hayatlarının ortasına tahrip gücü en yükseğinden bir bomba düşmüştü, hem de tam anlamıyla atom bombası, hayatları şimdi bir çıkmaza sürüklenecekti, Kemal zaten uzun süredir bileniyordu, bu işi gizlice kapatmanın bir yolu kalmamıştı. Demir gene de şansını denemek istedi, Hülya bu arabadaydı ama Ferhat yoktu, belki Kemal'i atlatabilirdi.
"Hayırdır, Kemal mesele nedir, niye durdurdun bizi?"
"Yapma Demir ağa, haberi aldım, kuş yuvadan uçmuş, hükmün nedir çakma ağa?"
Demir artık kendini zor tutuyordu, işler iyice çıkılmaz bir hal almıştı, içinden sıkı bir küfür salladı
"Halil abi gidiyoruz, çekil önümden Kemal" diye kükredi, kendi bile çıkan sese şaşırdı, Kemal bir an duraksadı ama sonra arabasına yürüdü ve yolu açtı, Demir ve peşinden iki araba geçtiler, tabi Kemal'in onları takip edeceğini tahmin etmek zor değildi.
Araçlar içindekilerin öfkesini yansıtırcasına konağa ulaştı. Murat hızla arabasından indi, Demir'in arabasının yanına uçtu adeta, arka kapıyı açtı, ablasının kolundan tutup, konağa doğru çekiştirdi. Arkada ki arabadan Ali, Özcan'la birlikte adeta sürükleyerek Ferhat'ı konağın avlusuna getirip diz çöktürdüler.
Demir önünü göremeyecek kadar büyük bir zihin bulanıklığı içindeydi, etrafını bir sis bulutunun içinde görüyor, ayaklarının nereye bastığını bilmiyordu. Bu olanlar onun boyunu da, otuz iki yıllık hayat tecrübesini de fersah fersah aşıyor, ne eğitimi, ne zekası bir çözüm bulmasına yardımcı olmuyordu. Konakta kadınların ağıtları yükseliyordu. Annesi koşup Hülya'ya sarılmış, sonra da korumak ister gibi arkasına almıştı, Mustafa ağa bastonu elinde avlunun ortasında dikiliyordu, koca adam bakıyor görmüyordu. Bir kaç dakika sonra yan Konak'tan amcası, ev halkıyla beraber gelince kadro tamamlandı. Kemal zaten buradaydı, amcasının önüne geldi
"Amca nasıl iştir bu, alemin yüzüne nasıl bakarız, derhal gerekeni yapalım, nedir kararın, haber verelim yaşlılar toplansın, Demir ağa bu işi çözemez belli ki"
Murat gene celallendi, silahını çekip Ferhat'a doğrulttu,
"Yapılacak bellidir, namusumuzu temizlemek bana düşüyor, ölümden başka yol yoktur, önce bu şerefsizi öldürmem gerek değil mi?" Ardından dolu dolu gözlerini annesinin arkasında ki Hülya'ya çevirdi.
"Abla nasıl yaparsın bunu bize he nasıl, sonunun böyle olacağını bile bile hem bizi hem kendini nasıl yakarsın, söyle ben şimdi sana nasıl kıyayım, kıyamasam çarem yok, hiç mi düşünmedin, hiç mi acımadın bize? Ama ne yapalım bu topraklarda gereği ne ise her daim o yapılır değil mi?"
Mustafa ağa daha fazla dayanamadı, hala ailesinin en büyüğü oydu, ailenin reisi oydu, tamam aşiretin işlerini Demir'e devretmiş olabilirdi ama, babaları, ataları olarak hala söz hakkı ona aitti. Demir'e döndü.
"Demir, ok yaydan çıkmıştır bir kere yapılacaklar bellidir ancak bir konuşalım aramızda, aşiret her türlü duymuştur olanları, illa toplanacak ama önce biz konuşalım" adamlarına döndü, başıyla Ferhat'ı götürmelerini işaret etti. Başından beri kızına bakmayı reddeden gözlerini kızına çevirdi, karısının hali içini sızlattı. Kızını şimdilik ona bırakarak içeri yürüdü. Demir'le Murat peşinden takip ettiler. Başından beri olayları sandalyesinden izleyen Devran, bir kez daha çaresizliğine içinden lanet etti. Gülsüm kocasını kayınpederinin arkasından ilerletti. Çalışma odasına geçen erkekleri, Ahmet ağa ve Kemal ağır adımlarla izledi. Herkes sessizce bir yere çökmüştü. Mustafa ağa daha yeni yeni kendini toparlarken yeniden yıkılmıştı. Devran'ın ağzını bıçak açmıyordu. Demir tam bir çöküş yaşıyordu, Murat ise gençliğin verdiği toylukla öfkesine tutunmuştu. Yaşlı adam çocuklarını tek tek inceledi, sanki ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu.
"Aşiret toplanınca ya ikisine de ölüm ya da berdel kararı çıkacak, berdel kabul edilmezse ikisi de ölecek, bunu hepimiz biliyoruz. Yaptığını her ne kadar onaylamasam da kızımın ölmesini seçecek değilim, bunu ananızın yüreği kaldıramaz, berdele gelince; Çelik aşiretiyle zaten çözülmemiş meselelerimiz var, bu durumda karşımıza ne ile çıkacaklar, nasıl olacak hepsi ayrı muamma, siz ne diyorsunuz, herkes fikrini söylesin, orada aynı fikirde olmamız önemlidir" kimseden ses çıkmadı, herkes kafasında kendi hesabını yaptı. Devran'ın durumu belliydi zaten, Demir kardeşinin ölmesini asla teklif edemezdi, küçüğüydü, bir cahillik etmişti, yaptığının cezası ölüm olamazdı asla. Murat'ın yaşı küçüktü daha yirmisine bile basmamıştı, evlilik ona çok uzaktı, hele ki berdel. Demir içinden çıkamadı, kendisini bu işin içine katmak aklına bile gelmezdi, evliydi, karısına deli gibi aşıktı, kafasını salladı bilinçsizce, bu yolların hiçbiri bir yere varmıyordu. Kemal "Amca bence tek çıkar yol berdel, aşiret bunu uygun bulacaktır, kabul etmezseniz ölümden başka yol yoktur. Namus meselesi bu" diyerek acımasızca konuşmakta beis görmedi. Devran daha fazla kendini tutamadı
"Nasıl berdel olur dersin Kemal benim ve Demir'in durumu belli, Murat desen daha çocuk sayılır yirmisine yeni basacak, bu işi duyulmadan halletmemiz lazımdı" Kemal ayağa kalktı,
"Sen ne dersin Devran, bu ne midedir böyle, namus diyorum namus, amca ne der senin oğlun, Murat veya Demir ben orasını bilmem birisi berdel olur, Ferhat'ın kızkardeşi var bekar, Devran seni zaten saymıyorum" diyerek gene densizliğini konuşturdu.
"Ha derseniz olmaz, namusu temizlemek önce size, siz beceremezseniz hüküm neyse yerine getirmek bize düşer. Biraz sonra aşiret toplanır, zaten Çelik'ler Ferhat'ı aldığımızı duyar yakında, ortalık iyice karışacak ben diyim size. Kararını ver amca, sen de iyi düşün Demir ağa, kendinden önce aşiret gelir, madem ağalık sende, gereğini yaparsın artık"  Demir daha fazla kendine hakim olamadı, yerinden fırladığı gibi, Kemal'in yakasına yapıştı
"Yeter sürekli bana laf sokmandan, ayar vermeye çalışmandan sıkıldım. Yaşça büyüksün, amcaoğlumsun, adamlık bende kalsın dedim, densizliklerine ses etmedim diye her yaptığını sineye çekeceğimi sanma, sen nasıl, hangi hakla ahkam kesersin, babam, abim, ben hayattayken benim ailem hakkında karar verme, konuşma hakkını sana kim veriyor, aşiret kimin ağa olduğunu biliyor ama belli ki sen bilmiyorsun. Amca sana saygım var, sen oğluna bir çeki düzen ver gözünü seveyim, derdimiz başımızdan aşmış birde bunun saçmalıklarını dinlemek istemiyorum"  diyerek Kemal'i geri doğru ittirip bıraktı. Odaya derin bir sessizlik hakim oldu. Herkes köşesinde kendi düşüncelerine dalmıştı. Murat gençliğinin verdiği toylukla aniden ayağa fırladı.
"Baba..aşiret berdel olmasını isterse ben kabul ediyorum, ablama ne kadar kızgın olsam da, abilerim için kendimi feda ederim."
Kemal, sinir bozucu bir sesle güldü,
"Bak sen.. küçük ağa çareyi buldu hemen, senin demenle olmuyor bu işler, aşiret ne derse o olur!"
Demir bu kez bakışlarıyla Kemal'i yerine mıhlamıştı, daha fazla konuşamayan adam, yüzünü asarak kenara çekildi.
Leyla son bir kaç saattir yaşananların şaşkınlığıyla ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Kimi düşünüp, endişeleneceğini bilemiyordu. Kocası perişan haldeydi, işin aslı tüm aile perişan haldeydi. Leyla'nın ailesi burada doğmuş ama genç yaşta İstanbul'a gitmişler, abisi ve Leyla orada doğmuş, büyümüştü. Yaz tatillerinde dedesinin evine gelir giderlerdi, bu şehirde hayatın zor olduğunu bilirdi ama sadece duyduğu kadarıyla bilirdi. Duymak başka şeydi yaşamak bambaşka bir şey, son aylarda idrak etmeye başlamıştı bazı şeyleri ama şimdi çok farklı bir hayatla karşı karşıya kalmıştı ve kendini tam bir kaosun içinde bulmuştu. Kızlar annelerine sarılmış bir köşede ağlıyor, çalışanlar ne yapacağını bilemez halde üzgün gözlerle etrafı izliyor, kendilerine yapacak iş icat ediyorlardı. Böyle ne kadar zaman geçti bilmiyordu, erkekler çalışma odasından çıktılar. Leyla kısa bir an Demir'le göz göze geldi ve o bir kaç saniyede kocasının gözlerinde ki öfke ve çaresizliği gördü. Kocası hemen gözlerini çekmiş ev halkına bakmadan aceleyle arabasına binmişti. Yaşlıların toplantısına gidildiğini biliyordu. Tüm bu sıkıntıların çözülmesi için dua etti içten içe. Leyla en büyük derdin kendini bulacağını bilemedi, hayatının nasıl bir çıkmaza gireceğini ise hiç tahmin edemezdi. Kocasıyla son mutlu sabahını geçirdiği ise hiç aklından bile geçmezdi. Zaten insanoğlu geleceğini görebilse seçimlerini ona göre yapardı ama bazen hayat insana seçim yapma hakkı tanımaz,  önüne geleni yaşatır, adına da kader derdi. Leyla bilemedi, seçim yapamadı, yapılan seçimleri yaşaması istendi.
Yaşlılar toplanmıştı, onlar için karar vermek kolaydı, böyle kararları defalarca vermişlerdi. Kurallar belliydi, değişmezdi, gerisi teferruattı onlar için. Gene kadınların kaderi erkeklerin iki dudağının arasındaydı, alışıldıktı, yadsınamazdı, itiraz edilmezdi, birilerinin yaptığının bedelini başkalarının ödemesi çok bilinen bir durumdu. Demir'e söz hakkı verilecekti elbette ama kırk katır mı? Kırk satır mı? Seçim yapması imkansız olmasa elbet yapardı ama işte.. imkansızdı.
Aşiretlerin en yaşlısı Kerim ağa kararı açıkladı, Ferhat'la Hülya'nın evliliğine karşılık Çelik'lerden, Ferhat'ın ablası Esma, Demir'le evlenecekti, kuma gidecekti. Esma yirmi yedi yaşındaydı, Murat'la olmazdı, zaten Demir'in dört yıllık evliliğinden çocuğunun olmayışı kuma gerektiriyordu. Aşiret aklınca bir taşla iki kuş, hatta üç kuş vurmak niyetindeydi; bu berdelle hem kaçan gençler ölümden kurtuluyor, iki aşiret arasında evlilik bağıyla anlaşmazlıklara son veriliyor ve Demir'in karısının kısır olduğu gerekçesiyle kuma ile çocuk sahibi olması hedefleniyordu. Bir ağanın çocuğunun olmaması, soyunun yürümemesi kabul edilemezdi.
Demir verilen kararla beyninden vurulmuşa döndü, oturduğu yerden fırladı.
"Asla, olacak iş değil, bu çağda berdel de nedir? Ben evli bir adamım, zaten bir karım var. Başka bir çare bulunsun! Ölüm hükmü de verilmeyecek! Yeter.. bu saçmalıkların hiçbirini kabul etmiyorum." diyerek ardında şaşkın bir topluluk bıraktı. Herkes birbirine baktı, homurtular yükseldi, Mustafa ağa zorla ayağa kalktı,
" bize biraz zaman verin, Demir'le konuşmam lazım, size kararı bildiririm"  diyerek yanında ki Halil'e tutunarak meclisi terketti.
Demir acı bir frenle konağın önünde arabasını durdurdu, çılgın gibi konağa daldı. Haber bekleyen ev halkı meraklı gözlerini ona çevirdi. Demir kimseye bakmadan karısının yanına doğru yürüdü, elinden tuttuğu gibi merdivenlerden çıkmaya başladı, Leyla mecburen kocasına ayak uydurmuştu. Odalarına ulaşınca Demir
"Leylam sadece çantanı al, eşya toplamaya uğraşma, buradan hemen gidiyoruz, soru sorma, vakit yok, anlatırım sonra hadi canım" bir taraftan kendine ait ufak tefek eşyasını, bilgisayarını aldı. Leyla da laptopunu ve kol çantasını almıştı ama hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Demir odaya geldiği gibi gene Leyla'nın elini sıkıca tuttu, merdivenlerden inmeye başladı. Tam avluya inmişti ki, peşinde Murat, Kemal, Ahmet ağa ile babası avluya girdi. Babası Demir'e şaşkın gözlerle baktı
"Demir nereye gidersin oğul, sen aşiretin ağasısın, bir zorluk karşısında hemen çekip gidemezsin, berdeli kabul etmezsen, olacakları biliyorsun, çare yoktur oğul, hem aşiret haklıdır, bir evladın olması şarttır" Demir avucunda Leyla'nın elinin kasıldığını hissetti, tutuşunu sıkılaştırdı.kararlı bir adım daha attı. Babasının önünde durdu.
"Yapamam baba, bunu benden istemeyin, başka bişey isteyin, ne derseniz kabulüm, bu olmaz. Ben Karımı seviyorum, bunu ona yapamam, kendime yapamam, bu şekilde olmaz. Ağalık umurumda değil, kim isterse onun olsun. Karımı alıp gidiyorum, beni durdurmaya kalkma ne olur. Kardeşimi de götürürüm izin verirsen,bir çare düşünelim,"
"Yok oğul, başka çare yok. Düşün biraz, aklını başına topla, ağasın sen, törelerimizi bilirsin, buradan uzakta yaşamış olman benim oğlum ve aşiretin ağası olduğun gerçeğini değiştirmez. Soyumuzun yürümesi şarttır. Kardeşini ölüme mi terkediyorsun? Bu yükle nasıl yaşarsınız hiç düşündün mü? Kimse sana karını bırak demiyor, yine senin karın olarak kalacak zaten aksi mümkün değildir. Aklın yolu birdir, öfkeyle hareket edip hepimizi felakete sürükleme, aşiretler arası anlaşmazlık bile bu evlilikle çözüme kavuşacak, ananı düşün, evlat acısı koyma yüreğimize " Demir tüm söylenenlere rağmen ikna olmaya yanaşmadı, asla kabul edemezdi bu işi, bu karar sonları olurdu, buna emindi.
"Olmaz baba, yalvarırım ısrar etme, ben bu işi kabul edemem, şimdi karımı da alıp buradan gidiyorum, beni durdurmaya kalkma. Aşiretle yeniden görüşüp bir hal çaresi bulacağınıza eminim. Benden daha fazlasını bekleme, anam da, sen de beni affedin, yapamam." Karısının sıkı sıkı tuttuğu elinden tutarak arabasına yürüdü, son kez avluya, ailesine dönüp baktı, olanlara inanamadığını anlatmak ister gibi, olanları reddeden bir ifadeyle kafasını sağa sola salladı, karısının kapısını açtı, Leyla arabaya binince kapıyı kapatıp, sürücü koltuğuna geçti. Demir yolun sonuna geldiğini biliyordu, kaçıp kurtulmak için son şansıydı, içi burkuldu, böyle gitmek istemezdi ama ona başka bir yol bırakmamıştı bu şehir. Arabayı çalıştırdığı gibi hareket ettirdi ve hızla konaktan uzaklaştı.

LEYLA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now