50) Kuş Uçtu

19.1K 1K 686
                                    



Bazen hayat bir yerde durur, acı tatlı her şeyi bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirmemize neden olurdu. O kazada Demir için zaman bir kaç dakikalığına durmuş, tüm kargaşaya rağmen beyni ona bunu yapacak zamanı tanımıştı. O muhteşem, bir o kadar da karmaşık yapı, beyin denilen veri bankası, otuz üç yıllık ömrünü sorgularcasına gözleri önüne serivermişti. Yaptığı hataları yüzüne bir bir vurmuş, hemen yanıbaşındaki kadının, biricik sevdasının acılarını ona hatırlatırken zerre kadar insaf etmemişti.

Demir, o kısacık anda pişmanlığı bir kez daha iliklerine kadar hissetmiş, son kez olacağını düşünerek af dilemekten geri duramamıştı. Şimdi hastane yatağında her hareket ettiğinde ağrıyan bedenine inat gülümseyerek izlediği kadının affına nail olup olamadığını bilmiyordu.

Leyla, yatağının hemen karşısındaki üçlü koltukta uyuyakalmıştı, annesinin ısrarıyla uzandığı halde hemen uykuya dalması ne kadar güçsüz düştüğünü gösteriyordu. Günlerdir yaşadığı korku, endişe bir yana, yememiş, içmemiş, ağlayıp durmuştu. Demir odaya alındığında uzun süre kendini toparlayamamıştı. Gözlerini adamın yüzüne sabitleyip, her yüz ifadesini sorgulamıştı.

"Ağrın çok mu? Neden bir şey yapmıyorlar ki?"

Demir, kendi perişan haline bakmadan onu düşünen karısına, yüzüne yayılan kocaman bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Sen böyle tüm güzelliğinle karşımda dururken, o menekşe gözlerin gözlerime kenetlenmişken iyi olmamak mümkün mü sevgilim?"

"Yüz ifaden hiç öyle demiyor ama, ağrın olduğu belli, söylesek ilaç verirler belki."

"Leyla.. iyiyim ben ama sen çok yorgun ve bitkin haldesin, üstelik hamilesin. Biraz olsun kendini düşünsen olmaz mı? Asıl ben senin için endişeleniyorum, annemin sözünü dinleyip eve gitsen, bir gece olsun rahat bir yatakta uyusan kendine geleceksin."

Genç kadın, kocasına ters ters baktı, şimdi ona laf yetiştirecek halde değildi.

"Leyla.. hadi güzelim, hadi sevgilim, söz dinle biraz. "

Kadın, gözlerini kapamış, inatla yanında kalacağını belli eden bir tavırla koltukta uyumuştu. Kızının üzerini kalın bir pikeyle örten Hatice hanım, başını iki yana sallayarak söylenmeye başladı.

"Nasıl olacak bu iş böyle? Bu kız canına zerre kadar acımıyor, üzerine birde gebe. Torun haberine bile hakkıyla sevinemedik, şu halinize bir bakın hele. Biriniz yara bere içinde, diğeri yıkık dökük, ne diyeyim ben size? Allah ikinizi de ıslah etsin, ne desem boş, ben gidip Mahmut bey'e bakayım bari."

Kadın, damadının tek kelime etmemesi üzerine söylene söylene odadan çıkıp gitmişti.

Demir, tatlı sert haliyle onları azarlayan kayınvalidesinin ardından gülmeden edemedi. Kadın safi iyiydi, bunca olan bitene rağmen hem kızıyla hem onunla ilgilenmiş, ufak tefek azarlamaları dışında bir şey dememişti. Çoğu kaynananın aksine laf sokmamış, hak ettiği halde hatalarını yüzüne vurmamıştı. Demir'i iyiliğiyle ezmiş, mahçup etmişti bu kadın.

Genç adam, uykuda bile huzursuz bir halde kaşlarını çatarak, kıpırdanan karısına uzun uzun baktı. On iki gündür hastanedeydi, yoğun bakımdan çıkalı dört gün olmuştu ve zor da olsa yataktan çıkıp odada dolaşıyordu. Göğsündeki tüp çıkartılmış, vücudundaki ezikler mordan sarıya dönmeye başlayan bir renk almıştı.

Günlerdir o kazanın nasıl olduğunu, frenlerin neden tutmadığını, bu işin altından kimin çıkacağını düşünüp duruyordu. Süleyman, frenlerle oynandığını saklama gereği duymamış, failleri araştırdıklarını, bu işe karışmamasını ısrarla tembihlemişti. Demir, bu işin peşini asla bırakmayacaktı ama önce bu hastaneden bir an evvel kurtulması gerekiyordu. Ferhat, bir numaralı şüpheliydi ama bu cesareti nereden bulduğu tam bir muammaydı.

LEYLA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin