26) Senin Varlığının Ne Anlamı Var?

20.8K 917 406
                                    





Leyla, sabah şirkete geldiğinden beri kendini tamamen işe vermiş, kahvaltı masasında başlayıp yol boyunca devam eden olaylar silsilesini unutmak için elinden geleni yapmıştı. Yaşadığı ve unutmak istediği her şeyin olur olmaz zamanlarda aklına gelmek ve ona işkence etmek gibi bir ısrarı vardı. Oysa Leyla, artık düşünme ve karar aşamalarını çoktan geçmişti, olan biteni kabullenmiş, her birini kafasında yerli yerine oturtmuştu.

Olmayınca olmuyordu, eğer bir yıl önce birisi ona yaşayacaklarına dair bir kehanette bulunsa tereddütsüz güler geçerdi. Rüyasında görse inanmayacağı kadar imkansızı yaşamış ve hala yaşamaya devam ediyordu. Son günlerde Demir'de dahil olmak üzere kimseye kızgın değildi, kimseyi suçlamıyordu, kırgınlığı ise başka bir hikayeydi. Çoğu zaman kendisini bu ortamdan soyutlamak uğruna gerçeklikten kopma raddesine geliyor, sürekli içindeki hisleri duymazdan gelme dürtüsüyle boğuşuyordu.

Öğlene kadar Demir'le mesai arkadaşı modunda geçen konuşmaları, adamın sürekli kendisini kolaçan eden bakışlarıyla sekteye uğrasa da Leyla renk vermeyince sürüp gitmişti. Adamın kara gözleri onu delip geçiyor, doğruca içini görüyor gibiydi, yüzüne iliştirdiği tebessüme aldanmadığı gözlerindeki hüzünden belliydi.

Demir, son günlerde iyice pusulasını şaşırmıştı,  adeta serseri mayın gibi hareket ediyor, nerede kime patlayacağı belli olmuyordu. Ailesiyle yaşadığı ateşli tartışmalarda asla geri adım atmıyor, Leyla, söz konusu olduğunda şirazeyi iyice kaydırıyordu. Aslında kabul etmediği ayrılığın acısı çoktan içine oturmuştu da haberi yoktu, sen yok sayınca hiçbir şey yok olmuyordu. Leyla ise durumu tribünden izleyen oyuncu gibiydi, sanki kadro dışı kalmıştı da öylesine seyrediyor, müdahil olamıyordu. Maçı kaybetmişlerdi, Demir ve Leyla bu düzene yenilmişti, düşünceleri onu hep aynı noktada yakalıyordu, Demir ve Esma.

Demir, Esma'yla birlikte bebek için doktor kontrolüne gitmişti.

Demir baba oluyordu.

Kocasının, Leyla dışında bir hayatı vardı.

Leyla, başını iki yana sallayarak daldığı düşünce aleminden sıyrıldı, düşünmek ona iyi gelmiyordu.
Ne zaman düşünmeye başlasa sol yanını tutan derin sızı, nefesini kesiyor, onu kelimenin tam anlamıyla darmadağın ediyordu. Tekrar önündeki ekrana dönüp tüm dikkatini rakamlara vermek için uğraşırken kapısı vurulmadan açıldı.

Başını kaldırmaya fırsat bulamadan duyduğu sesle gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.

"Mavişim..sen ne hayırsız çıktın böyle, ama bak baskın basanındır."

Genç kadın, abisini karşısında görmenin heyecanıyla yerinden fırlayıp boynuna sarılmıştı.

"Abii.. çok özlemişim seni."

"Abi yaa.. demek hala bir abin olduğunu hatırlıyorsun. Şehir dışında olmamı fırsata çevirip haber bile vermeden çekip gidiyorsun ve son olarak iki gündür telefonuna ulaşılamıyor. Şimdi hesap verme zamanı Leyla hanım."

Leyla, genç adamın sertleşen yüz hatlarıyla bozguna uğramıştı, gülen gözleri, adamın buz gibi bakışlarıyla hüzne bulanırken, yüzü hazan yaprağı gibi sararıp soluvermişti. Şimdi neyi nasıl anlatacak, neyin hesabını verecekti? İçinde bulunduğu saçma hayata dair kuracağı ilk cümleyle karşısındaki adamın vereceği tepkiyi kestirmesi zor değildi.

"Canım abim.. güzel gözlerin bana böyle buz gibi bakınca içim üşüyor, bedenim buza kesiyor yapma.. beni böyle yargılama ne olur. Ben anneme haber vermiştim, telefonum bozuldu, açılmıyor. Yenisi biraz evvel geldi, bakmaya fırsatım olmadı henüz."

LEYLA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin