23-'Gerçek Bir Şeytan'

2K 140 62
                                    

Sabah kimsenin kaldırmasına gerek kalmadan kalkmıştım. Bunun sebebi akşam erken yatmam olmalıydı. Bir de Ava'nın söyledikleri vardı. Onun yüzünden sürekli tetikte duruyordum, bu beni fazlasıyla yoruyordu. Eskiden yaşadığım tekdüze hayatımın şu ankiyle arasında hiçbir benzerlik yoktu. Beni esas yoran buydu.

İyice açıldığımda, elimi yüzümü yıkadıktan sonra aşağı indim. Evde hiç ses yoktu. Kimse doğru düzgün uyumadığına göre evde yoklardı. Yine nereye gitmiş olabilirlerdi ki? Buna kafa yormakla uğraşmadım ve mutfağa yöneldim. Eskiden kalktığım gibi değil kahvaltı etmek, ağzıma bir lokma süremezdim. Ama sanırım Elizabeth'in pancakelerine alışmıştım. Kalktığım gibi midem guruldamaya başlamıştı.

Üşengeçliğim de fazlasıyla olduğundan dolaptan balı çıkardım ve ekmeğin üzerine sürüp yemeye başladım. Uzun uzun kahvaltı hazırlayamazdım. Zaten tek yiyen de bendim. Çok da çeşit olmadığından az yiyordum, şeytanların bana yemek hazırlamasını bekleyemezdim. Dolapta ne bulursam onu yiyordum. Hatta bu yüzden kilo vermiş bile olabilirdim. Buna rağmen halsiz veya yorgun hissetmiyordum. En azından fiziksel olarak.

Ekmeğimi bitirdiğimde masayı silmiştim ki kapı aniden açıldı. Niye insan gibi açmıyorlardı da pat diye dalıyorlardı? Kapının böyle kırılacakmış gibi açılması bana dizilerde izlediğim 'FBI, open the door!" sahnelerini hatırlatıyordu.

Herkesin gergin ve öfkeli bakışlarını görmem endişelenmeme sebep oldu. Bakışlar bana döndüğünde can güvenliğimin olmadığını düşünmeye başladım. Bu evde olduğun sürece hiçbir zaman can güvenliğin yok ki.

"Sana söylemiştim Lucifer." dedi Ava. "Onu sapasağlam görüyorlar. Bu da hadlerini aşmalarına sebep oluyor." Lucifer gözlerimin içine baktı.

"Yirmi şeytanı birden öldürdüler. Yirmi askerimi öldürdüler." İşte bu, Lucifer'dan daha önce duymadığım bir ses tonuydu. Her zaman o sert ses tonuyla konuşurdu ancak bu seferki farklıydı. İçinde tehlike, öfke ve daha birçok kötü duygu barındırıyordu.

"Lucifer," dedi Elizabeth daha sakin bir ses tonuyla. "Üç melekten bahsediyoruz. Üç kanatlı fare nasıl olur da yirmi şeytanı birden öldürebilir? Her meleğin kafasına göre yeryüzüne inemediğini biliyoruz. Ama bu baş melekler için geçerli değil."

Nicholas kaşlarını çattı. "Bu ne anlama geliyor?"

"Diğerler baş meleklerin bununla ilgilendiğini sanmıyorum ama Raphael burada olabilir mi?"

"Sanmıyorum." diye araya girdi Ava. "O burada değil ama gücünü bir şekilde yayıyor olmalı ki melekler de bundan etkileniyor." Lucifer hiçbir konuşmaya katılmamıştı. Sadece bana bakıyordu.

"Bir insan parçası yüzünden düştüğüm hallere bak." diye soludu öfkeyle. "Ne kadar ciddi olduğumu görmeleri için sana zarar vermem mi gerekiyor?"

Yutkundum. Soğukça gülümsedi. "Seve seve yaparım. Elimde olsa seni öldürürüm. Ama şu lanet mühürle ilgili hiçbir bilgiye ulaşamıyorum, elimdeki tek bilgi sensin, bunu da yok edemem!" Sanki kendi kendine anlatıyordu. Öfkeden gözü dönmüş gibiydi. Bu hali beni korkutuyordu.

Kolumdan tutup salona sürüklemeye başladığında çırpındım. "N-ne yapıyorsun? Bırak!" Beni tek bir hareketiyle duvara doğru fırlattığında acıyla inledim. Sırtım duvara çarpmıştı ve bu canımı acıtmıştı.

"Biz onu esir aldığımızı sanıyoruz. Ama o kafasına göre evden çıkıp gezebiliyor! Sonra neden melekler bizi ciddiye almıyor?" Öfkeli bakışlarını bana doğru çevirdi. Korku dolu gözlerle Elizabeth'e baktım. Beni ancak o kurtarabilirdi.

"Çıkın dışarı." Herkes dediğini ikiletmeden çıkarken Elizabeth gergindi.

"Elizabeth!" dedim beni kurtarmasını umarak. "Gitme!" Lucifer öfkeyle bağırdı.

MÜHÜRWhere stories live. Discover now