Bölüm 24

3.3K 270 551
                                    

Yaklaşık dört saat öncesine kadar gözlerini alan ve her şey yolundaymış gibi kendisine parlayan güneş artık yerini hafiften gölgeye bırakmaya başlamıştı. Hava hala düştüğünde hiçbir şey olmamış gibi yeniden ayağa kalkan bir çocuk muzipliği taşıyordu. Fakat yere düşen o çocuk gibi kendisi de sürekli parlamaktan yorulmuş olacak ki, hafiften parlak bir şekilde yaymıyordu etrafa ışığını.

Taehyung o anda başını kaldırıp gökyüzüne bakarken bunları düşünüyordu. Oldu olası sabah vakitlerini hiç sevmemişti. Geceleri Nyks'e gitmeden önce bile güneşten ve açık havalardan neredeyse nefret ediyordu. Dilerse her gün yağmur yağabilirdi ya da gökyüzü tamamen gri olabilirdi. Kendisine göre hava hoştu.

Kuruduğunu hissettiği gözlerini eliyle yumuşak bir şekilde ovuşturdu. Jin'in hala kendisini amfiden çıkartıp derste kaldığına inanamıyordu. Onun ders dinleme aşkı, sandığından daha fazlaydı. Yanına gelmemiş olsaydı belki de şu an kafasını kollarına gömüp rahatsız sırasında uyuyabilirdi. Gözleri de şu anda kuru olmalarından dolayı kendilerine isyan etmiş olmazlardı.

Fakat içten içe kendisi de biliyordu bunda kendisinin de payı olduğunu. Her bir parmağını tek tek çıtlatırken sınıf ortamında Jin'e yaptıkları aklına gelmişti. Normal yaşantısına göre Taehyung kimliğiyle kimseye böyle hareketler yapmazdı. Sadece Vante iken yapardı ve o da sadece Nyks'te iken olurdu.

Son zamanlarda Jin'e çok fazla yüzünü göstermeye başlamıştı. Jin, Taehyung ya da Vante fark etmeden kendisinin her halini tanıyordu. Bu yüzden mekan ve zaman farklılığı olmasına rağmen kendisini onunla oyun oynamaktan alıkoyamıyordu. Sadece oyun oynamak da değildi. Kendisinde ona sürekli çeken bir şeyin varlığını vücudunun her zerresinde hissedebiliyordu. İtiraf etmesi belki gülünç olabilirdi ama hiçbir şey elinde değilmiş gibiydi. Kendiliğinden kapılıyordu.

Jin onun başına gelen en iyi ve en kötü şey olabilirdi. Şu ana kadar yaşadığı deneyimlerden çıkardığı bir şey varsa o da insanı en çok inciten kişilerin en sevdikleri olmasıydı. Belki de Jin'in bile fark etmediği bir derecede o, artık hayatının bütün noktalarına giriyordu. Gittikçe ona alışıyordu, yanında olmasına. Bazen bu onu ne kadar rahatlatsa da yüreğinin bir köşesinde onu aynı zamanda korkutuyordu. Alışkanlıkları bırakmak zordu ve kendisi bu zorluğu yaşamaya henüz hazır değildi.

En başta onunla bir oyun oynadığını hissedip her bir seviyesini görmek istediği, doğruydu. Hiç bitmeyecek gibi hissetmişti bu oyunu. Fakat artık gittikçe bir sona geldiğinin farkındaydı ve bu sona ulaştığında karşılaşacağı manzara çekici bir biçimde belirsizdi. Sonuna doğru giderken tüm vücudunu titretecek fakat aynı zamanda ayaklarına dur, dediğinde bile belirsiz olan bu şeyin görmek istemenin verdiği heyecanla duramayacağı bir belirsizlik.

''Taehyung yine başka alemlere daldın gittin.''

Gözlerini bulutların yavaşça hareket ettiği gökyüzünden aldığında Jimin'e döndü. Bacak bacak üzerine atmış ve ellerini kucağında birleştirmiş bir şekilde kendisini inceliyordu. Bu sabah dersi olmasına rağmen gözlerinde herhangi bir yorgunluk belirtisi yoktu. Hayatı ne kadar aksi giderse gitsin bir şeyleri düzeltip rayına koymasını iyi biliyordu. ''Uykumu iyi alamadım o yüzden.''

Bugünkü son dersinden çıktıktan sonra Taehyung bir süre amfi önünde düşünmüştü ne yapacağına. Başka bir zaman olsaydı yurda gidip uyurdu fakat bugün Jin'in arkadaşlarına katılacağı için yurda gitme şansı kalmamıştı. Mecburen Jin'in, aslında kendisinin, dersinin bitmesini beklemek zorundaydı.

Jimin'in de bu saatlerde dersinin olmadığını bildiği için Jin'i bekleyene kadar onunla takılmaya karar vermişti en sonunda. Neyse ki bu saatlerde çoğunluk derste olduğu için üniversitelerinin açık alanlarında bulunan masaların çoğu da boş oluyordu. Başka zamanlarda buralara oturmayı sevmiyordu ama etrafta sadece ağaçların sallanıp yapraklarının pürüzlü seslerini duymak, huzurlu hissettiriyordu.

NIGHT CHANGES ~TaeJin~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin