Benim ile mi konuştu?...

25.2K 898 30
                                    

Bölüm 8

Gökhan'ın bana anlattıklarından sonra sabaha kadar uyuyamamıştım. Mesaj atsam mı? Atmasam mı? diyerek dönüp durdum yatağın içinde. Uykusuzluktan gözlerime ağrılar girdikçe elimle ovalamaktan çekinmiyordum. Elime gelen kalem ve rimelin siyah lekesini görünce yüzümü yıkamadan yattığım için kendi kendime küfür ettim.Yastıkta batmıştı. Yastık bu halde ise yüzümün hali içler acısı olmalıydı. Aslında dışarıda çok bakımlıyımdır. Ama evde tam bir felakettim. Dışı sizi, içi beni yakar hesabı. Aceleyle duş alıp hızlıca arabaya bindim. Evde hazırlanırsam işe geç kalabilirdim bu tür durumlar için araba da her zaman küçük bir makyaj çantam bulunurdu. Tipik kokoş hatun modeli. İş yerine varana kadar yanan bütün kırmızı ışıklarda sırayla kalem, rimel, allık ve rujumu sürüp iş yerine her zaman ki bakımlı kadın şeklinde gittim. Gökhan lobide, elinde kahve ile beni bekliyordu. Jopon sıskalar etrafını sarmış, bu geceki yemi olmak için sıra kapmaya çalışıyorları. Gökhan da az değildi hani,resmen flörtleşiyordu çırpı bacaklılar ile. Kızları yara yara Gökhan'ın yanına gittim.

"Senden bana hayır yok. Gökhan sahalara geri döndü." dedi sırıtarak. Kolundan çektiğim gibi kızların arasından kurtarmıştım onu. Asansöre doğru yürürken "Mesaj attın mı? Kesin durmamışsındır. Ne yufka yüreklisin kızım sen." dedi Gökhan dalga geçerek.

"Saçmalama mesaj filan atmadım. Üzüldüm, ama durum eskisinden iç acıcı değil. Bu iş bukadarus şekerim" O sırada Veliahtımız Hanazava lobide belirdi birden. Buralarda bir adet var, patronları görünce saygıdan herkes eğilir. Yanımdan geçerken tam bende eğiliyordum ki Önümde durdu ve Japonca "Sizi yol boyunca öncesi ve sonrası olarak izlemek çok keyifliydi. Ama sabahları biraz daha erken kalkarsanız. Trafikte kendimi daha güvende hissedeceğim . Günaydın ''diyerek kafasını hafifçe eğdi ve selam verdi. Ağzımı bile açamamıştım. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Buda neydi şimdi?Işıklarda makyaj yaparken beni görmüş olabilir miydi? Yerin dibine girmiştim. Elim ile yüzümü kapatarak utancımı örtmeye çalışırken birden Gökhan dürttü kolumu, o an kendime geldim.

"Ne diyor bu lavuk sana, neden İngilizce konuşmadı hem de benim burada olduğumu bile bile." Çok sinirlenmişti bu duruma.

"Önemli bir şey demedi cidden." Ona ne dediğini söylemek istemiyordum. Kesin hır çıkartacaktı bana.

"Bahar çabuk söyle gider ağzını burnunu dağıtırım o herifin" dedi.

"Muhtemelen o seni gebertir. Döğüş sanatlarında usta diye duydum." Salak salak konuşuyordum. "Bahar!" Kolumu daha sert sıkıyordu.

"Sabah beni yolda makyaj yaparken görmüş arabada,onu söylüyor .Dikkatli araba kullanın dedi. Önemli değil dedim sana"

"Ona neymiş? Kim oluyor? Dün gece de öküz gibi bakıyordu. Haddini bildirmek gerekiyor ona" dedi ve çok ciddiydi bu konuda.

"Gökhan saçmalama ne olur? İşimi seviyorum, burada mutluyum lütfen ters bir şey yapma. Hem bu sizin işlerinizi de etkiler, inan bana burada arkaları çok sağlam" dedim onu caydırabilmek için. Ama nafile kesin bir şey yapacaktı. Bu salakta ne diye durdu ki önümde anlamadım. Bütün herkes bana bakarak konuşuyordu şu an .Bu adamın daha önce bir personel ile direk konuştuğunu gören olmamıştır çünkü

Ne olur ne olmaz diye bütün gün Gökhan'ın yanından ayrılmamıştım. Toplantıda ise arada Hanazava'ya laf soksa da bunları çok daha farklı çevirmiştim ama ortam çok gergindi. Bir sorun çıkartacak diye ödüm kopuyordu. Toplantı boyunca tetikte bekledim. Kıçıma açılan şemsiyeleri saymaktan toplantıya odaklanamıyordum bir türlü. Gökhan'ı bir an önce geri göndermeliydim.

2 Gün sonra MERT

"Nilgün hanım Japonya uçağı inmedi mi hala? Kontrol eder misiniz? Neden açmıyor lanet olası telefonunu."

Beklemekten delirecek gibiydim. Hiç bir şey yolunda gitmiyordu. İş ile ilgili sıkıntılarım yoktu çok şükür Bahar sayesinde, uzaktan bile bana yardım ediyordu. Arada o olmazsa bu iş kesin yatardı. Bunun da farkındaydım ama hiç bir şekilde mutlu değildim. Her şeyden çokta oğluma üzülüyordum. Doktorlar kesin bir şey söylemeseler de yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hissedebiliyordum. Gözlerim uzaklara dalıyordu  bunları düşünürken.Paranın tek iyi yanı  da bu ,istediğin manzarayı satın alabiliyordun. Bahar gittiğinden beri Şişli'deki eve gitmediğim için tek huzur bulduğum yer ofisimdi. Kapı birden açılmıştı, bu şekilde ofisime bir tek Gökhan girebilirdi.

"Neredesin sen ya? Sabahtan beri deli oldum. Gel çabuk."

"Önce acil tarafında çay istiyorum. Birde poğaça lütfen.Ölecektim pilav yemekten" haline gülmemek elde değildi "Sırıtma Mert, midem sırtıma yapıştı. Çabuk bir şeyler getirsinler iner inmez buraya geldim."

"Gel otur. Dinlen biraz" derin bir nefes alınca asıl sormak istediğim soruyu sordum. "Ne yaptın? Anlat bakalım.Bahar'ı gördün mü?"

"Sen Bahar'ı rüyanda görürsün Mert efendi.Biraz bu konulardan anlıyorsam eğer O yeğen bozuntusu Bahar'a asılıyor diyebilirim" Ben burada delirirken o Nilgün hanım'ın getirdiği birkaç poğaçayı yiyordu.

"Ne saçmalıyorsun sen? Delirtme de adam gibi anlat. Kim bu yeğen?"

"Şirketin gelecek patronu. Bahar'ın etrafında dolanıyor."

"Baştan anlat şunu?" dedim sinirle en ufak ayrıntısına kadar öğrenmeliydim.

"Ona sürpriz yaptım. Çok mutlu oldu. Evinden alıp, yemek yemeğe götürdüm. Biraz zayıflamış. Ama yine de çok güzeldi." Ben burada ağzından çıkacak iki kelimenin heyecanını yaşarken, o tıkınarak kahvaltı yapıyordu

"Gökan! Zaten canım burnumda, beni sinirlendirme. Kıtlıktan mı çıktın be adam? Doğru düzgün konuş. Bir nefes al yerken boğulacaksın''

"Neyse akşam yemekte de bu bamyayla karşılaştık. O an kıllandım. Ertesi günde lobide herkesin içinde onunla konuştu. Toplantı boyunca da gözleri üzerindeydi. Yanlış anlamada Takahasi'ler Bahar'ı çok seviyorlar. Eğer bu adamda ilgisini gösterirse bu iş biter. Adam cidden çok sağlam"

''Ne yapmamı bekliyorsun Gökhan? Evliyim, bir çocuğum var. Benim yüzümden gitmedi mi zaten ?Eğer o mutlu olacaksa adamın iyi olması beni de mutlu eder" Resmen içim yanıyordu sözler ağzımdan çıkarken. Sanki benden başkası ile olamaz, yapamaz diye düşündüm hep yada kendimi kandırdım bilemiyorum ama kesin olan boktan bir gün daha geçirdiğim.

"Ne saçmalıyorsun sen ya? Melis'le sonun mu var senin? Çocuğun olsa da bu sefil hayatı yaşamayı mı düşünüyorsun? Seni hala düşünüp üzüldüğü için ağzımı açmadım ben .Böyle mal mal mutluluklar dileyeceğini bilseydim o adamın ağzını burnunu dağıtırdım kolundan tuttuğum gibi de geri getirirdim. Kararını sen ver,hala seni deli gibi seviyor. Ya sen gider alırsın ya da ben giderim. O zaman benim önümde duramazsın" Dedi ve kapıyı vurarak çıktı..

Günler geçiyordu ve ben kıskançlıktan deliye dönmüştüm. Evde ve iş yerinde herkese kan kusturuyordum. Tek yapmak istediğim onu görmekti ve masum bir ziyaret kimseye zarar vermez diye düşünmüştüm. Evet evet, kararım kesindi. Telefona sarılıp tuşa bastım.

"Nilgün hanım Japonya'ya ilk uçaktan yer istiyorum ve otel rezervasyonu yapmayın"..

KIRMIZI (SAMURAY)Where stories live. Discover now