3.0

1.9K 146 69
                                    

| Cihangir |

*

Dudaklarını benimkilerden ayırdıktan sonra gelebildim kendime. Onda çözemediğim bir şey vardı; en ufak bir teması bile beni sarhoş etmeye yetiyordu. Hani Shakespeare'in bir sözü var ya "Dudakların şarap ve ben sarhoş olmak istiyorum," diye. Gerçekten de öyleydi. Onun dudakları şaraptı ve ben körkütük sarhoş olmak istiyordum.

Alnını alnıma yaslayıp, kollarını belime doladı. Güzel gözlerine hiç olmadığım kadar yakındım şimdi. Orada, güzel gözlerinde kaybolmak, kendimi ona teslim etmeyi diledim.

Kollarımı boynuna sardım, gülümsedi. "Çok güzelsin." Beni utandırıyordu, hem de çok. "Ben kelime bulamıyorum Demir, sen iltifat etmişim gibi düşün."

Bakışları derinleşti. "Bir şey demesen de olur. Bana öyle bak, yeter." Kalbim hopladı yeniden. Artık emindim, tamamıyla ona teslim olmuştum. 

"Yeni yıl hepimize mutluluk getirsin! Hepimiz sil baştan başlayalım, güzel başlangıçlar yapalım. Mutluluk, sevgi, huzur sizinle olsun!" Kraliçem selamını verdikten sonra sahneden ayrıldı, büyük alkışlar eşliğinde hem de. 

"Konser de bittiğine göre, odamıza gidelim mi, ne dersin?" Evet, bunu şu an her şeyden çok istiyordum. Onu her bir hücreme kadar hissetmek... "Evet, gidelim."

*

Bana yıllar sürmüş gibi gelen uzun otobüs yolculuğundan sonra sonunda odaya varabilmiştik. Odanın kapısını kapattığım gibi kollarımı boynuna sarıp, burnumu boyun girintisine dayadım hemen. "Seni özledim. Kokunu, sıcaklığını... Bu gece beraber uyuyalım." Küçük bir kıkırtı kaçtı ağzından. Ellerini saçlarıma çıkartıp, onlarla oynamaya başladı. "Sen yeter ki iste güzelim."

Üstümüzü değiştirip, rahat bir şeyler girdikten sonra yatağa girdik. Bunu nasıl hesaplamıştı bilmiyorum, çift kişilik yataklı odayı tutarak risk almıştı aslında. Belki konserde ettiği teklifi reddedecektim? 

Yatağa girdikten sonra göğsünün üstündeki yerimi aldım hemen. Kollarıyla beni sarıp, saçlarıma bir öpücük kondurdu. Burası en huzurlu yerimdi, ikinci bir ev gibiydi benim için. "Çok teşekkür ederim Demir. Her şey o kadar güzel ki. Konser, Şebnem Ferah, otel, sen..." Saçlarımla oynamaya başladı. "Sen iste, daha iyisini de yaparım." Parmağımla göğsünde daireler çizmeye başladım. "Bir şey sormak istiyorum, ama yanlış anlamak veya kızmak yok." 

"Sor güzelim."

"Merak ediyorum," dedim. "Bütün bunları neden yaptın? Ben bunca zahmete ve masrafa katlanmana değer miydim?" Saçlarımda dolaşan parmakları durdu bir an. "O nasıl soru? Tabii ki değersin. Sen güzel olan her şeyi hak ediyorsun. Hele ki yaşadığın şeylerden sonra... Az bile yaptım, elimden gelse dünyaları verirdim sana."

Beni seviyordu, bana değer veriyordu. Bunu bir arkadaş veya dost olarak yapmıyordu; onu farklı kılan da buydu zaten. "Ben ne desem bilemiyorum, bunların karşılığını nasıl öderim hiçbir fikrim yok."

"Bir şey yapmana gerek yok. Karşılığını ödemek zorundaymışsın gibi hissetme. Gözlerimin içine bakıp, gülümsemen yeterli." Yatakta yan dönüp, kollarını belime sardı bu sefer. Beni kendisine çekti. Sırtım yeniden göğsüyle buluştu, tıpkı konserde olduğu gibi. Burnunu boynuma daldırdı. "Tüm gece böyle durmak istiyorum. Kollarımın arasındasın, kokun ciğerlerimi kaplamış..." Önümde kavuşmuş olan ellerinin üstüne kapattım kendi ellerimi. "Tüm gece böyle durmak istiyorum. Kollarının arasındayım, sıcaklığın her bir hücreme işlemiş..." 

Sıcaklığı tarafından sarmalanmış olmak uykumu getirmişti. Direnmedim, kendimi güvenle teslim ettim uykunun kollarına.

*

Gözüme vuran güneş ışıkları ile uyandım. Sabahın erken saatleri olmalıydı; Demir hala uyuyordu. Fırsattan istifade onu izleyebilirdim. Onu rahatsız etmeden yatakta yan döndüm. Dağınık kumral saçları, inip kalkan göğsü, güzel yüzü... O çok başkaydı. Gördüğüm en güzel şey olabilirdi. Parmaklarımla yüzünde bir gezintiye çıktım. Çene hattı, elmacık kemiği, adem elması... Her biri ayrı bir huzur veriyordu. 

Yüzünde gezdiğim sırada telefonu çaldı. Demir de uyanmıştı ses yüzünden. "Kim arıyor?" dedi uyku mahmuru sesiyle. Elimi yanımdaki beyaz komodine atıp, telefonu aldım. Ekrandaki "Şerefsiz Karı" yazısını görünce şaşırdım. Kim olabilirdi ki bu? "Şerefsiz Karı kim?"

Küçük bir kıkırtı kaçtı ağzından. "Buse arıyor. Açsana, şimdi konuşmazsam yüz bin defa arar." Çağrıyı cevaplayıp, telefonu hoparlöre aldım. Alo dememe fırsat kalmadan Buse bağırarak konuşmaya başladı. "Lan, bok suyu! Attın mı Cihangir'i yatağa?"

Ne güzel bir sabah, değil mi? Koynunda uyuduğum, kendimi kollarına teslim ettiğim çocuğun beni yatağa atmaya çalıştığını, benimle eğlenmek istediğini öğrendim. Bundan güzel bir sabah olamaz! 

"Ağzına sıçayım Buse! Dilinin bağını sikeyim! Telefon hoparlörde, Cihangir dediğini duydu!"
Bir hışımla yataktan kalktım. Kapıya vardığım sırada kolumdan tutup durdurdu beni. "Cihangir nereye gidiyorsun? Yanlış anladın beni."

"Neyi yanlış anladım? Amacın beni yatağa atmakmış!"

Ellerimi tutup, kendi büyük ellerinin içinde hapsetti. "Sen bu delinin laflarına ne bakıyorsun? Boş boş konuşuyor. Manyak fujoshi, bizi shipliyor sadece. O yüzden böyle diyor. Yoksa ekmek mushaf çarpsın öyle bir niyetim yoktu." Gözlerinin içindeki merhameti ve sevgiyi gördüm; doğru söylüyordu. Al işte, hemen yumuşamıştım... "Böyle mi gerçekten?"

Kollarını bana sarıp, kafamı göğsüne yasladı. "Yemin ederim böyle, kurban olduğum. Yemin ederim böyle." Kollarımı tereddütle de olsa onun beline sardım. İçimde onun yüzünden bir ateş yanıyordu; o ateşi ise sadece kendisi söndürebilirdi. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Saçlarıma bir öpücük kondurdu. "N'olur bir dahakine böyle yapma. Sana yeni kavuşmuşum, bir de seni kaybetmeye dayanamam." Söylediği her bir kelimede kalbimin ritmi bozuluyordu. "Tamam, yapmam. Özür dilerim, ben de çok ani davrandım."

Yüzümü elleri arasına alıp, dudaklarını benimkilerle birleştirdi. Kısa ama tutkulu bir öpücük bıraktı dudaklarıma. Ah, sadece bir gün geçmişti ama ne kadar da özlemişim dudaklarının tadını... "Özür dilemene gerek yok. Yanımda ol, gözlerime bak ve gülümse. Senden tek isteğim bu."

Öyle olacak zaten Demir. Ben artık bağımlıyım. Kokuna, sıcaklığına, sevgine, merhametine...

----------

Uzun zamandır bölüm atmıyordum, şimdi biraz zorlanarak yazdım. Umarım kötü olmamıştır. Çok kontrol edemedim, hatalarım varsa affola

O KADAR GÜZEL OLDULAR Kİ, YAZARKEN BİLGİSAYAR BAŞINDA ERİDİM

Cihangir'e çok alınganlık yapıyor demeyin... Neler yaşadığını düşünün, korkmakta çok haklı.

okyanus ve iblis | bxbWhere stories live. Discover now