1.2

2.6K 200 386
                                    

| Cihangir |

*

"Cihangir, bak sana sandviç ve kakaolu süt aldım. Neden yemiyorsun?"

Yanımda oturan Yusuf'a baktım. Ben mutsuz oldukça o da mutsuz oluyordu, bunu görebiliyordum. "İstemiyorum." Gerçekten de istemiyordum. Olayın üstünden iki gün geçmişti ve iki gün boyunca sadece bir tabak yemek yiyebilmiştim. Vücudumun güçsüz düştüğünü hissedebiliyordum ancak elimden bir şey gelmiyordu.

Elindeki sandviçi ve kakaolu sütü sıraya bıraktıktan sonra beni kollarıyla sardı ve kendisine çekti. Sırtım göğsüyle buluştu. Yine aynı yerde, onun kolları arasındaydım. "O götoş yüzünden kendini böyle harap etmeni istemiyorum." Yusuf'u basit bir arkadaş gibi görmüyordum; kardeşim Hümeyra benim için neyse Yusuf da oydu. Tek fark, Yusuf'a sarılmak daha güzeldi. "İştahım yok, zorlama."

Kollarını çözdükten sonra kakaolu sütü aldı eline. Pipeti kutuya geçirdikten sonra kutuyu bana uzattı. "Hiç olmazsa şunu iç, vücudun enerji alsın. N'olur bak kırma beni." Yusuf'u kıramazdım. Elindeki kutuyu aldıktan sonra kakaolu sütü içmeye başladım, gülen yüzünü görmeye değerdi.

Sütü içerken telefonuma bir mesaj gelmişti. Telefonumu çıkarıp mesaja baktım.

Çetin: Çıkışta kütüphaneye gel. Konuşmamız lazım.

Çetin'in benimle baş başa konuşmak istediğini görünce içtiğim süt boğazıma kaçtı. Ben hızla öksürürken bir yandan Yusuf da sırtıma vuruyordu. "Tamam," dedim normale döndükten sonra. "Bir şey yok. Boşluğuma geldi sadece." Endişeli bakışlarıyla bir bana, bir de telefonuma bakıyordu. "Telefonda ne gördün de bu hale geldin?" Yusuf'un bu kadar zeki olmamasını diliyordum bazı anlarda. Şimdi de o anlardan birindeydim. Çetin'in mesaj attığını öğrenirse sinirden küplere bineceğini biliyordum, bunun olmaması için beyaz bir yalan söylemem gerekiyordu. "Hiç."

Ani bir hareketle telefonu elimden aldı ve mesajın kimden geldiğine baktı. Kasılan çenesinden ve çatılan kaşlarından belliydi, öfkeleniyordu. "Bu şerefsiz ne yüzle çağırıyor seni? Gitmeyeceksin zaten, sadece merak ediyorum." Hayır, gidecektim. Çetin'in bana ne diyeceğini merak ediyordum. "Gideceğim tabii ki."

"Cihangir kafayı mı yedin sen?"

Onunla son bir kez, arkadaşça da olsa konuşabilmeyi ve vakit geçirmeyi çok istiyordum. Bu sefer o beni çağırmıştı, bu fırsatı tepemezdim. "Ne diyeceğini merak ediyorum, gideceğim. Eğer benim için endişeleniyorsan kütüphanenin önünde bekleyebilirsin."

O arada sınıfa giren Demir'e baktım, elinde iki tane çikolatayla yanımıza geliyordu. Arkamdaki sıraya oturduktan sonra bize döndü. "Yusuf bizi yalnız bırakır mısın? Cihangir'le bir şey konuşmak istiyorum." İstemeyerek de olsa yanımdan kalktı. Yusuf beni paylaşmayı sevmiyordu, bu konuyu sonradan konuşacağımızı biliyordum.

Yusuf'tan boşalan yere, yanıma geçti Demir daha sonra. Elindeki çikolatalardan birini bana uzattı. Karam çikolatayı çok sevdiğimi nereden öğrenmişti bilmiyordum, ancak yaptığı şey hoşuma gitmişti. "Seversin diye aldım," dedi gülümseyip, çikolatayı bana uzattıktan sonra. "Teşekkür ederim." Çikolatayı elinden aldım ve iştahla yemeye başladım. Günün geri kalanında midemin bok mikserine döneceğinden emindim ancak umurumda değildi, karam için ve onun güldüğünü görmek için değerdi. Bu özelliği Yusuf'a benziyordu, benim süt içtiğimi görünce Yusuf nasıl gülümsediyse, çikolata yediğimi görünce Demir de aynı şekilde gülümsemişti. Tek fark, Demir'in gülümsemesi gözlerinin içine kadar işlemişti. Hani derler ya "Gözlerinin içi gülüyor," diye, gerçekten de öyleydi.

"O günden beri hiç konuşmadık." Sesi titriyordu. Bu konuyu konuşmak, bana geldiği kadar ona da zor geliyor olmalıydı. Boğazıma dizilen çikolatayı umursamamaya çalıştım, yanıma iyi niyetle gelen birinin moralini asık suratımla bozmak istemiyordum. "Kardeşimin manyaklığı sayesinde başımı beladan kurtardın," dedim yüzüme buruk bir gülümseme yerleştirerek. "Ne kadar teşekkür etsem az."

okyanus ve iblis | bxbWhere stories live. Discover now