1.6

2.5K 182 331
                                    

| Cihangir |

*

Sınıfta o kadar insanın arasında olunca huzursuz hissediyordum. Elime geçen her fırsatta tuvalet izni alıp, dersten kaçıyordum. Çöken yüzümü ve zayıf düşmüş vücudumu gören hocalar, tuvalete gitmek istediğim zaman izin veriyorlardı zaten.

Yine izin alıp, tuvalete gelmiştim. Ellerimi lavaboya yaslayıp, aynadaki yansımama baktım. Göz altlarım şişmiş, yüzüm çökmüş, rengim atmıştı. Eskiden taşı sıksam suyunu çıkacak kadar güçlü hissederdim, şimdi ise yaşamaya devam etmek bile zor geliyordu. Beni hayata bağlayan o bağ bir ip gibiydi; bir yerden incelmeye başlamıştı ve orasından kopması an meselesiydi.

Ellerimi yıkadığım sırada ince bir ses duydum. Dün tuvalette beni taciz eden çocuktu bu. "Beklediğimiz çocuk bu. Yakala!" Sesin kaynağına dönüp bakacakken bir el kafamdan tutarak beni durdurdu. "Şimdi yaptığının bedelini ödeyeceksin. Sen kim benim kardeşime el kaldırmak kim?"

Gözümün önünde kayan görüntü ve alnımda hissettiğim şiddetli acı, zorlukla olsa da neler olduğunu anlamamı sağlamıştı. Şerefsiz herif, alnımı lavaboya vurmuştu. Kafamı kaldırmak istiyordum ancak beni tutan el buna engel oluyordu. "Rahat dur, orospu çocuğu! Seninle işimiz bitmedi. Sinan şunun kollarını tut da hareket edemesin." Daha ne gelebilirdi ki başıma? Taciz edilmeye alışmış, alıştırılmıştım. Yaptıkları şeyler beni üzemezdi.

Pantolonumu ve külodumu sıyıran ellerden sonra kalbim korkuyla atmaya başlamış, nefes alışverişlerim düzensizleşmişti. "İbneye bak, götü de güzelmiş." Kulağımı dolduran kalın ses, ecelimle yüzleşiyormuşum gibi hissettiriyordu. Belki diğer her şeyi kaldırabilirdim, ancak bunu asla...

Girişimde hissettiğim parmaklardan sonra gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Engel olamıyordum, ruhum bu kadar acıyı kaldıramıyordu. "Senin gibi bir ibneye sikimi sokacağımı mı sandın?" Elini içimden çıkardı. "Senin hoşuna gidiyordur şimdi, götveren." Daha çok parmağını soktu bu sefer girişime. Gözlerimden usul usul süzülen yaşlar, hıçkırıklara ve haykırışlara karıştı. 

"Ağlama lan!" Alnımda aynı darbeyi hissettim. Ne kadar daha sürecekti? Çektiğim bu ızdırap daha ne kadar devam edecekti? Kurtulmak istiyordum artık. İmdat diye bağırıp, bu dünyadan kurtulmak...

Kollarımı ve kafamı tutan eller beni serbest bıraktı sonunda. Dönüp kim olduklarına bakacak gücüm yoktu, ruhumun her bir köşesine işlenen acı, bedenime de kazınmıştı. Yere oturup, sırtımı duvara yasladım. Ruhum acıyordu, bu acıya artık katlanamıyordum. Aldığım her nefeste ruhum ve ciğerlerim paramparça oluyordu sanki.

Ayağa kalktım yavaşça. Üstümü başımı toparlayıp, tuvaletten çıktım. Yapmam gereken son bir iş vardı.

*

Kapıyı sessizce açıp, eve adımımı attım. Bu eve son kez girdiğimin farkındaydım; bu gerçekle yüzleşmem gerektiğini biliyordum.

Koridorda ağır ağır ilerlemeye başladım. Bir yandan gözlerimle etrafı inceliyor, diğer yandan içeri sinen kokuyla ciğerlerimi dolduruyordum. Yuvamın her bir detayını hafızama kazımalıydım. Son yolculuğuma çıkmadan önce bu iyiliği kendime yapmak istedim. Çok bir şey istememiştim, değil mi?

Banyoya girdim yavaşça. Üzerimdeki kıyafetlerden tek tek, ağır ağır kurtuldum. Vakit çoktu, geçen zamanın tadını çıkarabilirdim. Aynadaki aksime baktım. Çöken sadece yüzüm değildi; tüm vücudum bu boktan süreçten nasibini almıştı. Köprücük kemiklerim belirginleşmiş, kollarım incelmiş, kaslarım erimişti.

Unuttuğum son bir şey vardı, değil mi? Kapanışı onunla yapmak istiyordum. Mutlak huzura kavuşmama yardımcı olabilecek sesi, Şebnem Ferah'ın sesini duymam gerekiyordu. "Hoşçakal" şarkısını açıp, telefonu lavabonun yanına koydum.

Aynanın yanındaki beyaz dolabı açtım daha sonra. Tıraş olmak için kullandığım eşyaların arasından bir jilet aldım. Artık hazırdım, geriye dönüp bakacağım hiçbir şey kalmamıştı. Bir tek Yusuf ve Hümeyra'yı düşünmek beni kararsızlığa sürükleyebilirdi, ama o eşiği de çoktan geçmiştim bile.

Küvetin içine oturup, bileklerimi gidere yakın bir yerde konumlandırdım. Son yolculuğuma çıkmadan önce etrafı batırmayı ve geride kalanlara iş çıkarmayı istemezdim.

- Seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum
Bulduğumu zannettiğimde kendimden ayrı düştüm -

Ruhumu kaplayan bütün kederden arınmak istiyordum. Bunun tek bir yolu vardı: Yaşadığım her şeyle barışacaktım. Hayatımın bok yoluna girmeye başladığı günü düşündüm mesela, ondan başlamak iyi olurdu. Çetin'e açıldığım gün... Oradan gitmemi, seni yalnız bırakmamı istediğinde gitmeliydim. Senin bir suçun yok Çetin, sen uyardığında oradan gitmeliydim. Seni çoktan affettim bile. Seni azat ediyorum; kalbime hapsolmuş bir şekilde yaşamak zorunda değilsin artık.

- Bu garip bir veda olacak çünkü aslında hep içimdesin -

Özür dilerim sizden, Suzan Hanım ve Demir. Bana verdiğiniz emeğin karşılığını alamadınız; sizin sevginize layık değilim. Ben artık kirliyim, benim ruhumu kirlettiler. Ben bu dünyaya yakışmıyorum. Ama üzülmeyin, çok yakında dünya benim kirli varlığımdan arınacak. 

- Ne kadar uzağa gitsem de gittiğim her yerde benimlesin -

Daha sonra okula ifşa oluşum vardı. Tacizcilerimi bir bir dövmem... Belki de sadece benimle oynamak istiyorlardı, değil mi? Belki de kötü bir niyetleri yoktu. Sizleri de affediyorum, benimle yakınlaşmak isteyen insanlar. Sizi azat ediyorum; pişmanlıklarım arasında yaşamak zorunda değilsiniz artık.

- Söylenecek söz yok, gidiyorum ben
Hoşçakal, hoşçakal, hoşçakal, hoşçakal -

Son olarak Hümeyra ve Yusuf... Sizden özür dilerim. Ben sizi hiçbir zaman hak edemedim. Ne olur, arkamdan üzülmeyin; tam tersi, mutlu olun. Bu kirli dünyadan kurtulduğum, mutlak huzura kavuştuğum için mutlu olun, olur mu?

- Ben bir kısrak gibi gelmişim dünyaya -

Sağ elimdeki jileti, hiç tereddüt etmeden sol bileğime bastırdım. Hızla akmaya başlayan kızıl sıvıyı görüyordum, ruhum huzura kavuşuyordu sonunda. Ancak bu kadarı yetmezdi; süreci hızlandırmak istiyordum. Aynı yaradan diğer bileğime de açıp, onu da kızıl sıvıyla buluşturdum.

- Şahlanıp gitmek içimde var -

Derin bir nefes alıp, sakince arkama yaslandım. Göz kapaklarım ağırlaşıyor, ciğerlerim kasılıyordu. Kelimelerle anlatılamayacak kadar mutluydum. Bu dünyadaki görevimi tamamlamıştım; gitme vaktim gelmişti.  

- Hoşçakal -

----------

Eğer antidepresan içmiyor olsaydım muhtemelen şu an ağlıyordum... Siz ağladınız mı?

Cihangir'in Suzan ve Demir'den bahsettiği yeri yazarken ağzıma sıçılmış olması...

Beni harbi harbi tanıyan okuyucularım bilirler ki Cihangir'i gerçekten de öldürebilirim. Sizce Cihangir yaşayacak mı?

Umarım güzel olmuştur bölüm...

okyanus ve iblis | bxbWhere stories live. Discover now