3.3

1.6K 133 44
                                    

| Cihangir |

*

"Bana zorla sahip oldular."

Vücudumu saran kolları titremeye başladı aniden. Nefes alış verişleri hızlandı. "N-Ne demek o?" Bakışlarımı okyanus mavisi gözlerine çevirdim, öfkeden seğiriyorlardı. "Anlattırma bana, lütfen."

Beni daha sıkı sarıp, içine çekti. Göz yaşları saçlarımı ıslattığını hissettim. Düşüncesi bile onu ağlatıyor muydu? "Kim, nasıl yaptı sana bunu?" dedi üzgün ve bir o kadar öfkeli sesiyle. "Söyle, çıplak ellerimle sökeyim ciğerini." Bana kızmayacağını söylediği için tutuyordu kendini, bundan emindim; bıraksam yeri göğü inletirdi. "Artık önemi yok Demir. Daha fazla acı istemiyorum hayatımda. Bıktım, yoruldum. Huzurlu bir hayat istiyorum."

Bir hışımla ayaklanıp, öfkeyle bağırmaya başladı. "Nasıl yaparlar ulan?!" Eline gelen ilk eşyayı, komodinin üstündeki mavi kupayı duvara fırlattı, kupanın büyük bir gürültüyle parçalanmasını izledim. Kendine hakim olamayacağı belliydi; kızmayacağını söylemişti ama kendine hakim olamamıştı işte. "Nasıl yaparlar?!" Bağırarak çıktı odadan. Mutfağa ilerledi, kısa bir süre bardakların kırılma sesleri evi doldurmaya başladı.

Kilitlenmiş gibiydim. Odasında, yatağının üzerinde kendi içime kapanmaktan ve çaresizce onun sakinleşmesini beklemekten başka bir şey gelmiyordu elimden. İçindeki öfke ateşi öylesine harlanmıştı ki, dikkatli olmazsam o ateş beni bile yakıp, küle çevirebilirdi.

Ellerimle kulaklarımı kapatıp, gözlerimi yumdum. Kendimi çok çaresiz hissediyordum. Etrafıma kaos ve mutsuzluk saçmayı bir türlü bırakamıyordum. Tanrım! Keşke dünya benim varlığımdan temizlense de çevremdeki insanlar huzuru bulabilse. Demir, Hümeyra, Yusuf, Buse, Annem, Suzan Abla... Hepsi benim boktan bir insan olmamın ceremesini çekiyordu. Ne kadar kötü değil mi? Varlığımın sadece kötülüğe sebep olması... 

Evin içindeki çığlıklar sussa, kafamın içindeki ses susmuyordu. Olmuyordu, o sesi susturamıyordum; gereksiz bir pislik parçası olduğumu söylüyordu. Gerçi haklıydı, değil mi? Ben gereksiz bir pislik parçasıydım. 

Gözlerimi daha sıkı yumdum, kulaklarımı daha sıkı kapattım. Evin içinde yankılanan bağırışlar, küçük uğultulara dönüştü. Vücudum hissizleşti, hafifledim, göz kapaklarım ağırlaştı. Belki de ölüm beni almaya gelmiştir, değil mi?

*

"Cihangir, hadi uyan ablacığım." Yüzüme sürülen soğuk kolonya ile uyandım. Gözlerimi araladığımda gördüğüm ilk şey Suzan Abla ve omuzlarından süzülen pembe saçları oldu. "Ne oldu bana?" Başım ağrıyordu, hem de çatlarcasına. Kaç saattir bu yatakta yatıyordum?

"Bayılmışsın, şimdi iyisin," dedi gülümseyerek. 

Bir dakika, Demir yoktu. Normalde olsa başımda durur, uyanmamı beklerdi. "Demir nerede?" Yüzü asıldı hemen genç kadının. "Sakinleşmesi için dışarı gönderdim, birazdan gelir." Olan her şey film şeridi gibi gözümün önünden geçmeye başladı. Demir'le sevişmemiz, benim atak geçirip yarıda bırakmam, her şeyi açıklamam ve Demir'in öfkeden deliye dönmesi... Boğazım düğümlendi. Kendime ve Demir'e zarar verdiğim yetmiyormuş gibi bir de Suzan Ablayı üzüyordum. "Özür dilerim Suzan Abla. Hiçbir boka yaradığım yok, sürekli etrafıma mutsuzluk saçıyorum." Kollarını bana sarıp, başımı omzuna yasladı. "Hayır ablacığım, öyle düşünme. Sadece zor zamanlardan geçiyorsun. İnan bana atlatacaksın." 

Suzan Abla gerçekten çok iyi bir kadındı. Bir yabancı olmama rağmen sanki öz kardeşiymişim gibi benimle ilgileniyordu. "Demir sana olanları ne kadar anlattı?"

Kollarını çözdükten sonra bana döndü yeniden. "Aslına bakarsan hiçbir şey anlatmadı. Evden kıyamet koparcasına sesler gelince apar topar eve döndüm. Demir'i biraz sakinleştirip, hava alsın diye dışarıya yolladım. Sonra sen uyandın işte. Bence sen anlatabilirsin neler olduğunu."

"Hayır, anlatamam." Kafasını onaylama anlamında salladı. "Tamam, zorlamayacağım. Ama bu olanları annene anlatmak zorundayım."

"Hayır!" Aniden verdiğim tepkiye şaşırdı. "Eğer öyle yaparsan beni Demir'den uzaklaştırırlar. Yapma lütfen, ben ondan uzaklaşmak istemiyorum." Yüzündeki ifade yumuşadı. Dışarıdan nasıl gözüktüğümü bilmiyordum - acınası olduğuna eminim - ama yüz ifademi gördükten sonra yumuşaması bana biraz fikir veriyordu. "Bunun gibi bir olay daha yaşarsan, hesabını nasıl veririm Cihangir? Senin iyiliğin için gerekiyor bu." Ellerimi elleri arasına alıp, yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. "Söz veriyorum, Demir'le ayrı kalmamanız için elimden geleni yapacağım."

"Peki şimdi ne olacak?"

"Saat geç oldu, bu saatten sonra evine dönmene izin veremem. Bu gece de misafirimsin. Sonrasına bakarız."

"Teşekkür ederim Suzan Abla. Sen çok iyi bir insansın." 

Evin diğer ucundan gelen kapı sesiyle irkildim. O gelmiş olmalıydı. Odasından çıkıp, hızla kapıya ilerledim. Üstündeki koyu yeşil montu, kapının arkasındaki askılığa asıyordu. Önüne döndüğü gibi kollarımı ona sarıp, yüzümü boynuna sakladım. Onu hissetmeye, kokusuyla ciğerlerimi doldurmaya çok ihtiyacım vardı. "Bir daha beni sakın bırakıp gitme Demir." Kollarını ürkekçe de olsa belime sardı, burnunu saçlarıma daldırdı. "Özür dilerim Cihangir. Kendime hakim olamadım, beni affet."

"Özür dileme, yanımda ol yeter." 

----------

Bu aralar bana bir şey oldu herhalde, yazamıyorum... Bölüm o yüzden kısa oldu kusura bakmayın

Çetin'in kurgusunu yazmamı isteyenler, burada mısınız? Okurlarımdan biri (seviyorum seni canım) dedi ki diğer yandan Çetin'in kurgusunu yaz

Son bölümlerde yorumlar baya düştü :( lütfen yorum yapın

okyanus ve iblis | bxbWhere stories live. Discover now