2.1

2.2K 173 161
                                    

Doruk: Çetin

Müsait misin?

Çetin: Evet

Noldu

Doruk: Saat 10'da bizim evin oradaki parka gelsene

Çetin: Tamam kanka

Gelirken bir şey getireyim mi

Doruk: Yok, gel yeter

Çetin: Tamamdır kanka 

Görüşürüz

Doruk: Görüşürüz

*

| Doruk |

"Anne, baba! Ben çıkıyorum, Çetin'le buluşacağım." Annem ve babam buluşacağım kişinin Çetin olduğunu duyunca itiraz etmediler. Eh, haklılardı da. Sonuçta Çetin benim on senelik arkadaşımdı; yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi.

Montumu giydikten sonra evden çıktım. Sokak lambalarının aydınlattığı dar sokaklarda yürümeye başladım. Kafamın içindeki sesleri susturmak için kulaklık takıp, müzik dinlemeyi denedim. Olmuyordu; o sesler bir türlü susmuyordu. Bunu o kadar çok düşünmüştüm ki kafayı yemenin eşiğine gelmiştim.

Çetin benim öz kardeşim gibiydi. Tek çocuktum ama Çetin sanki o boşluğu dolduruyordu. Ne var ki, artık onu tanıyamıyordum. Cihangir'e olan davranışları... Kafamın içindeki ses sussa, vicdanım susmuyordu. Allah belamı versin. Neden değiştirdim o okulun zilini? Sırf Çetin'i kırmamak için Cihangir'in hayatını mahvetmiştim. 

Kafamdaki seslerle boğuşarak bitirmiştim yolu. Kaydıraklar, salıncaklar ve etrafındaki banklar bomboştu. Doğru ya, bu saatte çocuk parkına gelen tek manyaklar bizdik. Gördüğüm ilk banka yerleştikten sonra kulaklığımı toparlamaya başladım. O kulaklıkla ilgili tuhaf bir takıntım vardı; onu düzgün bir şekilde bağlayıp montumun cebime koymazsam rahatsız hissediyordum.

Kulaklığımla uğraştığım sırada ayak sesleri duydum. Kafamı kaldırıp baktığımda gördüm onu, gelmişti. Ev haliyle çıkmıştı muhtemelen. Sarı saçları dağınık, sakalları hafif uzundu. "Selam kanka," deyip yumruğunu tokuşturdu benimle. "Nabersin?"

Uzatmak istemiyordum; kafamın içinde konuşan yüz farklı sesin ve vicdanımın susması gerekiyordu artık. "Gel otur şöyle," dedim bankta yanımdaki yeri göstererek.Bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Yanıma oturmuştu ama sanki diken üstünde oturuyor gibiydi, tuhaf bakışları da yerini koruyordu. "Hayırdır?"

"Bak Çetin, hep olduğum gibi şimdi de sana karşı açık olacağım. Artık kendine bir çeki düzen vermeni istiyorum." Ellerini montunun cebine sokmuş, kazağının kapüşonunu kafasına geçirmişti. "Nasıl yani?"

"Seni son birkaç aydır tanıyamıyorum oğlum. Zararsız bir çocuğa etmediğini bırakmadın, çocuk bir haftadır okula gelmiyor. Vicdan azabından kahroluyorum. Her gece kafamı yastığa koyduğumda o olay geliyor gözümün önüne. Artık durmamız lazım." Güldü, hatta kahkaha attı. "Sen taşak mı geçiyorsun benimle Doruk? İbnenin teki hak ettiğini buldu diye mi uykuların kaçıyor?"

Sakin olmam lazımdı. Her ne kadar onu son zamanlarda tanıyamasam da o kardeşimden öteydi, benim için çok değerliydi. "Kimseyi sevmek zorunda değilsin ama çocuğu rahat bırak artık. Yeter."

"Hayır Doruk!" dedi sesini yükselterek. "İbnenin teki götüme sikime göz koymuşken hiçbir şey yapmamamı bekleme benden. Onu sınıfımda istemiyorum. Ya seve seve, ya da sike sike gidecek." Bu kadarı yeterdi amına koyayım. "Yeter Çetin!" diye bağırdım yerimden kalktıktan sonra. "Engin'le öpüşürken öyle demiyordun? 'Kanka çok güzeldi' diye bana gelip anlatmasını biliyordun? Şimdi Cihangir seni sevince mi sorun oldu?" 

Alnında atmaya başlayan damarlar, öfkenin onu ele geçirdiğini gösteriyordu. Bir hışımla yerinden kalkıp, karşıma dikildi. "Sana onun tek seferlik bir şey olduğunu anlattım değil mi?! Bir daha tekrar etmedi o olay! Merak ediyordum, merakımı giderdim ve bitti!"

Sakinleşmemiz gerekiyordu. Eğer biraz daha ileri gidersek yumruk yumruğa kavga edecektik. "Sen benim kardeşimsin Çetin. Ben senin iyiliğini istiyorum. Seni tanıyamıyorum diyorum oğlum. Benim lafımın sende hiç mi karşılığı, değeri yok?" Dediklerim işe yarıyor gibiydi; bakışlarının altında yatan pişmanlık onu ele veriyordu. "Var tabii, annem babamdan sonra en değerlim sensin. O nasıl söz?"

"O zaman dediklerimi ve yediğin haltları bir düşün, sonra seninle tekrar konuşacağız." Bu cümleyi kurmak çok zor geliyordu, ancak yapmak zorundaydım. Hem Çetin'in, hem Cihangir'in iyiliği için. "O zamana kadar da bir süre samimi olmayalım."

Gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordum, ancak bana başka çare bırakmamıştı. "Saçmalama Doruk, ne diyorsun sen?" Boğazıma oturan yumruyu ve gözlerime akın eden yaşları fark etmemesi için arkamı dönüp, evime yürümeye başladım. "Ben diyeceğimi dedim. Gerisi sana kalmış." Evet Çetin, gerisi sana kaldı. İçindeki öfkeyle yüzleşmen ve sağlıklı bir karar vermen gerekiyor. 

Yoksa beni de kaybedeceksin.

*

| Cihangir |

Odama girdikten sonra kapıyı kapattım hemen. Çok yorgundum, uzun zamandır bu kadar yormamıştım kendimi. Kollarım bu duruma isyan ediyordu. Sebebi belliydi, kendimi öldürmeyi bile beceremediğim için cezamı çekiyordum. Ellerimi kullandığımda saatler süren ağrılarla baş başa kalıyordum.

Pijamalarımı giydikten sonra kendimi yatağıma bıraktım. Günümü bir gözden geçirmek istedim, fena olmazdı. Yusuf'la oyun oynamıştık mesela. Yusuf beni yenmişti ama bunun önemi yoktu; onunla vakit geçirmiş olmam bana yetiyordu. 

Sonrasında Demir vardı. Bana getirdiği o şey hayatımda aldığım en güzel hediyeydi. Sonra ona sarılmıştım ya... Çıkmıyordu aklımdan. Hastaneden çıktıktan sonra kendimi hep yalnız ve tehlikede hissederdim, ama ona sarılırken bunların hepsi bir anlığına kaybolmuştu sanki. Kokusu, sıcaklığı, kalp atışları, kollarıyla beni sarması... Güvende hissettiriyordu.

Yatağımda bir hareketlilik hissedince korkuyla gözlerimi açtım. Yeşil gözleriyle bana bakıp, koynuma ilerleyen Şebo'yu gördüm. Doğru ya... Artık odamda iki kişi kalıyorduk. Bu gerçeğe hala alışamamıştım, alışmam da sanırım biraz vakit alacaktı.

Kafasını göğsüme yasladıktan sonra uyuyup, mırlamaya başladı. Ah, tanrım! Dünyanın en güzel hissiydi bu. Küçük, kara bir tüy yumağı göğsümde uyuyordu. Umarım gece gitmez ve beni yalnız bırakmazsın Şebo, çünkü geçmişimle mücadele ederken sana ihtiyacım olacak. 

Gece gözümü kapattığım her saniye o olay gözümün önünden geçiyordu. Kafamın lavaboya çarptırılması, girişimde hissettiğim parmaklar... Eğer ağır dozlarda antidepresanlar almasaydım muhtemelen psikotik ataklar geçirirdim. Şimdi ne hissediyordum? Kocaman bir boşluk... İlaçlar sağ olsun, hiçbir şey hissetmiyordum. O olayları hatırlamak kısa süreliğine aklımı bulandırıyordu, o kadar. 

Bir de Semiha Hanım'la olan görüşmemiz vardı. Benim içim çok zor olmuştu ama başımdan geçenleri ona anlatmıştım. Evet, o olayı da anlattım, çünkü anlatmam gerektiğinin farkındayım. Anlatmazsam iyi olamayacağımın, profesyonel desteğe ihtiyacım olduğunun farkındaydım. Bu yüzden ona anlattım ki travmanın üstesinden gelebilelim. Semiha Hanım da böyle düşünüyordu; daha ilk seansta travma üzerine çalışmaya başlamıştı. Bunun ne kadar süreceğini sormuştum ona. "Belki bir ay, belki bir yıl... Tamamen sana bağlı," demişti.

Uykudan dolayı gözlerim ağırlaşmaya başlamıştı. Şebo'yu kaldırdıktan sonra yatağın ucundaki oyuncak panda Şükrü'yü de alıp, yorganın altına girdim. Sıkı sıkı sarıldım Şükrü'ye. Burnumu dolduran pamuk şeker kokusundan sonra gülümsedim. Onun gibi kokuyordu, güven veriyordu. Belki bu kokuyla rahatça uyuyabilirdim, değil mi?

----------

Doruk baştan beri o kadar kararsız ki. Kafası karışık... Ne yapacağını bilmiyor bir türlü. Çetin'e verdiği değer ve arkadaşlık, vicdanıyla çatışıyor.

Benim de Demir'im olabilir mi ya lütfen

Çetin sizce ne yaşıyor? Biseksüel olabilir mi, belki de kimliğini bastırmaya çalışıyordur? Ya da gerçekten sadece merak etti ve merakını giderdi? Ne düşünüyorsunuz?

okyanus ve iblis | bxbWhere stories live. Discover now