0.2

7.8K 402 598
                                    

| Cihangir |

*

Asansörden çıkmış, koridorun sonuna doğru yürüyorduk. Gerginliğim yüzünden bu yolun hiç bitmemesini istemiştim ama tabii ki bu imkansızdı.

Koridorun sonuna vardığımızda Çetin pantolonunun cebinden anahtarını çıkardı ve kapıyı açtı. Ayakkabılarını dışarıda bırakıp içeri adımını attı ve bana döndü. Yüzünde yine aynı gülümseme vardı. "Dışarıda kalmayacaksın değil mi?" dedi, hala kapının önünde durduğumu görünce. Ona aynı gülümseme ile karşılık verdim. "Yok, Hayır. Gözüm dalmış sadece."

Üstündeki lacivert montunu kapının yanındaki askılığa astıktan sonra içeri ilerlemeye başladı. "Koridorun sonundaki odaya gelirsin. Ben tuvalete gireceğim, birkaç dakika sonra yanında olurum."

Ben de montumu aynı askılığa astım ve dar koridorda ilerlemeye başladım. Koridorun sonundaki odaya adımımı attığım an bir koku doldu ciğerlerime. Koku çok güçlüydü; bir anlığına hafiflediğimi hissettim.

Odanın girişinde dikiliyordum. Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldım. Aynı koku yeniden ciğerlerime doldu. Bu, onun kokusuydu. Hafif ama bir o kadar da güçlü bir koku... Tıpkı kahve gibi.

Gözlerimi aralayıp, odayı incelemeye başladım. Küçüktü. Duvarlar soluk krem rengiyle kaplıydı. Kapının hemen ilerisindeki koyu kahverengi dolap, köşedeki yerini almıştı. Sağa döndüğüm zaman gördüğüm masa ise dolapla adeta köşe kapmaca oynuyordu. İkisinin ortasında kalan, pencerenin dibindeki yatak, odanın kalan son boşluğunu da dolduruyordu.

Sırtımdaki yeşil çantayı sağdaki masanın ayağına bıraktım ve sandalyelerden birine oturdum. Çetin'in gelmesi uzun sürmezdi, ama ben yine de o arada hazırlıklarımı yapmak istiyordum. İşim ne kadar erken biterse buradan o kadar erken çıkabilirdim. Bu odadan bir an önce çıkmak, ama aynı zamanda da hep burada kalmak istiyordum. Burası bana kötü bir alışkanlık gibi hissettiriyordu. Hoşuma gidiyordu; zararlı olduğunu da biliyordum.

Sırtıma bakan odanın girişinden ayak sesleri geldi. Arkamı dönüp odanın girişine baktım. Çetin elinde tuttuğu iki kupayla beraber yanıma geliyordu. Elindeki kupaları masaya bırakıp, solumdaki sandalyeye oturdu. Gülümsüyordu. "Hemen çalışmak istemezsin, öncesinde kafanı dağıtmak istersin diye düşündüm. Sıcak çikolata getirdim ikimize. Hem için açılır."

Gülümsedim. "Teşekkür ederim," dedikten sonra üstünde kedi resmi olan kupayı elime aldım. Sıcak çikolatadan aldığım ilk yudum gerçekten de içimi ısıtmıştı. "Sıcak çikolatayı sevdiğimi nereden biliyorsun?"

Elindeki kupadan bir yudum alıp bana döndü. "Aslında sıcak çikolatayı değil de, genel olarak çikolatayı çok sevdiğini biliyorum. Yusuf'la beraber sürekli çikolata yiyorsunuz. O yüzden böyle bir şey yapmak istedim."

Aslında çok düşünceli ve kibar bir çocuktu, hem yakışıklıydı da. Neden sap olduğunu ben de bilmiyordum. "Bu arada," dedi iki yudumunun arasında. "Normalde Yusuf'la beraber çalışırdınız. Bugün neden benimle çalışmak istedin?"

Tabii ki de ona kafamdaki karmaşadan bahsedemezdim! O yüzden aklıma gelen ilk yalanı söylemeliydim. "Yusuf'un bugün işi vardı. Başka zaman da denk gelmiyoruz. Zaten biliyorsun, sınav da birkaç gün sonra."

Yüzüne şakacı bir ifade yerleştirdi. "Beni kullanıyorsun yani?" 

Aslında öyleydi. Onu, kafamdaki karmaşayı çözmek için kullanıyordum. Ama bundan şikayetçi olmaya hakkı yoktu; o karmaşanın sebebi kendisiydi. "Öyle demeyelim. Mutualist ilişki... İki taraf da fayda sağlıyor."

okyanus ve iblis | bxbWhere stories live. Discover now