2.3

2.3K 180 216
                                    

| Cihangir |

*

Sahilde yürümeyi çok severdim. Denizin kokusu, bakmaya doyamadığım maviliği bana huzur verirdi. Şimdi ise bu söylediklerimin hiçbirini düşünemiyordum. Demir'le beraber yürüyorduk ve vücudumun her bir hücresi ona odaklanmış gibiydi. Kumral saçları, renkli ve büyük gözleri, buğday rengi cildi... Gözümü bir türlü ondan alamıyordum. Bunun benzerlerini eskiden Çetin'e karşı hissederdim, ama şimdiki hislerim o zamankilerden daha farklıydı. Demir'e bakınca onun iyi niyetliliği, şefkati geliyordu hemen aklıma. Çetin'de durum farklıydı; ona olan hislerim, bana getirdiği sıcak çikolatadan ve dış görünüşünden etkilenmemin ötesine geçememişti.

"Ne düşünüyorsun?" dedi gülümseyerek. "Dakikalardır yan yana yürüyoruz ama ağzını bıçak açmıyor. Seni tanımıyor olsam istemeden geldiğini düşünürdüm." Bir şey düşünemiyordum ki. Bunu ona da söyleyemezdim gerçi, en iyisi cevabını geçiştirmekti. "Şu banka oturabilir miyiz?" dedim hemen dibimizdeki bankı göstererek. Denizin ve kayalıkların tam karşısına oturmak belki biraz olsun rahatlatırdı beni.

Bankta yan yana oturduk. İçime dolup taşan ona temas etme isteğini bastıramıyordum. "Omzuna yatabilir miyim?" Tekrar gülümsedi. Onun gülümsemesinde çözemediğim bir şey vardı, bana daha önce kimsenin bakmadığı gibi bakıyordu. Göz bebekleri dipsiz bir deniz gibiydi, içinde kaybolacakmış gibi hissediyordum.

"Tabii, yatabilirsin." Kolunu arkamdan atıp, beni kendisine çekti. Omzuna yatmak istemiştim ancak göğsüne yatmak daha güzeldi. Kafamı göğsüne yasladığım an içim huzurla doldu yeniden. Kalp atışları dünyanın en güzel şarkısı gibiydi. Pamuk şekeri andıran kokusu ve içimi kaplayan sıcaklığı uykumu getirmişti. "Çok güzel kokuyorsun."

Kalp atışları hızlandı bu sefer. "Ben mi?" dedi kendinden emin olamayarak. "Şey, yani parfümün çok güzelmiş, onu kast ettim." Küçük bir kahkaha attı. "Parfüm kullanmıyorum ki." Şimdi sıçmıştım işte... Ona karşı değişik şeyler hissettiğimi anlamıştı kesin. Ya bana Çetin'in davrandığı gibi davranırsa? Aynı şeyleri tekrar yaşayamazdım; bir an önce normale dönmeliydim.

Kafamı göğsünden kaldıracağım sırada elini saçlarıma değdirip, beni durdurdu. Parmak uçlarıyla saçlarımda gezinmeye başladı. "Sorun yok, endişelenme. İstediğin kadar yatabilirsin, hatta koklayabilirsin." Utanma eşiğini çoktan geçip, rezil olma sınırlarına girmiştim. Yanaklarım muhtemelen şu an domatesten halliceydi. Yüzüne bakamıyordum ancak güldüğünden de emindim; rezilliğimden kesin zevk alıyordu. "Rahatlasana biraz," dedi. "Çok gerginsin."

"Ellerim üşüyor. Onları ısıtmakla uğraşıyorum, o yüzden." Yalandı amına koyayım. Kollarımdaki alçılar parmaklarıma kadar uzanıyordu; üşüse üşüse parmak uçlarım üşürdü ki o da çok normaldi; Aralık ayındaydık. Hem parmaklarınla ne ilgisi var gerginliğin? Salak Cihangir...

Kolunu arkamdan çekti, parmak uçlarımı elleriyle sardı. "Hmm," dedi gülümseyerek. "Ellerin cidden soğukmuş. Şimdi biraz ısınırlar umarım." Ananı sikeyim, ellerimi tutuyordu... Mideme kramp girmişti sanki. Biraz daha devam edersem rezillik sınırlarını zorlardım muhtemelen.

Dediğinde haklıydı gerçi. Soba gibi çocuktu; elleri de vücudunun geri kalanı gibi sıcacıktı. "Teşekkür ederim," dedim sessizce. "Rica ederim," deyip bankta biraz daha yayıldı. Yatmam için göğsünde daha çok yer açılmıştı şimdi... Fırsattan istifade ben de göğsüne daha çok sokuldum. Tuhaf hissettiriyordu; sanki kendime yeni bir ev bulmuştum.

"Anlat bakalım Cihangir. Ne düşünüyorsun? Ya da kendinden bahset biraz. Mesela size geldiğimde babanı göremedim, ondan bahsedebilirsin."

Aynen, babamdan konuşalım. Belki rezilliğimi gizleyebilirdim böylelikle. "Annem ve babam 10 sene önce boşandı. Babam, annemden boşandıktan bir ay sonra başka bir kadınla evlendi, o zamandan beri babamın yüzünü görmedim. Annem bizi tek başına büyüttü neredeyse."

okyanus ve iblis | bxbWhere stories live. Discover now