0.6

3.9K 261 278
                                    

| Cihangir |

*

Saat sabah yedi buçuğu gösteriyordu. Çetin'in de uyanması lazımdı ancak onu uyandırmak istemiyordum. Odasının eşiğinde dikilip, güzel yüzünü izlemek daha güzeldi.

Dün akşam soğuk çökünce üşüdüğümü fark etmiş ve bana hırkasını vermişti. Evet, hırkayı hala daha çıkarmamıştım. Giydiğimden beri hırkayı sürekli kokluyordum. Tam zamanlı bir eroinman olduğumdan emindim artık. Onun kokusunda kelimelerle anlatamayacağım bir şey vardı; o kokuyu tanımlamak istesem muhtemelen başaramazdım. En fazla "Çetin gibi kokuyor," diyebilirdim. 

Onu uyandırmama sebeplerimden birisi de buydu. Koyu mavi hırkası her ne kadar ona çok yakışsa da hırkayı ona vermek istemiyordum. Uyanınca hırkasını geri almak isteyebilirdi.

Maalesef uyanması gerekiyordu. Kapının eşiğinden ona seslendim. "Çetin." Belli belirsiz bir mırıltı çıkardıktan sonra yatakta yan döndü. Şu an sırtına bakıyordum. "Beş dakika daha." Bu hali her ne kadar bana çok tatlı gelse de uyanması gerekiyordu. "Çetin uyan, yoksa fizik sınavına geç kalacağız," dedim yanına ilerledikten sonra.

Gözlerini zorlukla araladıktan sonra bana baktı. Ah, tanrım... Uyku mahmuru hali çok güzeldi. Dağılmış sarı saçları, zorlukla araladığı mavi gözleri, uykusuzluğun yansıdığı ses tonu... Ciğerlerimi dolduran kokusuyla birleşince, içimdeki karmaşa daha da büyüyordu. "Kalkacak mısın artık?" dedim yatağının çaprazındaki sandalyeye oturduktan sonra. 

Ellerini ensesinde birleştirdikten sonra bana çevirdi bakışlarını. Tamamen uyanmıştı artık. "Dün ne güzel pes oynuyorduk. Keşke devam etsek." Gülümsedim. Uykudan uyandığı ilk dakikalarda kesinlikle çok tatlı oluyordu. "Sonra yine oynarız. Kalk artık. Geç kalacağız." Üzerindeki yorganı bir çırpıda açtım. Soğuk havalarda yorgan açmak güzel bir ayıltma şekliydi.

Yorganı açtığım gibi gözüm eşofmanındaki kabarıklığa çarptı. Kalp atışlarım, anlamadığım bir şekilde hızlandı. Midemi kavuran o kasılma hissi hiç olmadığı kadar güçlüydü. Utanç duygusuyla gözlerimi ondan çekip, sırtımı ona döndüm ve odadan dışarı çıktım. "Ben salonda hazırlanıyor olacağım. Sen de hazır olunca gelirsin, çıkarız."

Ona karşı beslediğim hislerin ne olduğunu anlamıştım ama bunu kendime itiraf etmek istemiyordum. Kokusunu aldığım zaman ciğerlerim bayram ediyordu. Yanında olduğumda, gülümsediğini gördüğümde midem kasılıyordu. Düşünceli davranışları vardı bir de... Kedili kupayla sıcak çikolata getirdiğinde uçtuğumu hissediyordum. Bütün bunların tek bir anlamı olabilirdi.

Salona girdim ve üstümü değiştirdim. Kendimi bu evden bir an önce atmak, onun kokusundan, hatta ondan uzaklaşmak istiyordum. Çetin, bana ve mantıklı düşünme yeteneğime zarar veriyordu. Bir an önce ondan uzaklaşmalı, onu kalbimden söküp atmalıydım.

*

| Çetin |

Üstümü değiştirdikten sonra salona ilerledim. Cihangir beni burada bekleyeceğini, ben hazırlandıktan sonra beraber çıkacağımızı söylemişti.

Salona girdiğim zaman boğucu bir sessizlik karşıladı beni; kimse yoktu. Annem ve babam geceyi dışarıda geçirmişlerdi. Evde sadece Cihangir'le ikimizin olması gerekiyordu, ama Cihangir hiçbir yerde yoktu. "Cihangir?" Sesim boş salonda yankılandı. Etrafımda dönüp, onu aradım. Yoktu. İlerleyip, televizyonun karşısındaki üçlü koltuğa baktım. Koyu mavi hırkam koltuğun üstündeydi. Bana haber vermeden evden çıkmıştı muhtemelen. Ne olduğunu merak ediyordum. Telefonumu hızlıca cebimden çıkarıp, onu aramaya başladım.

okyanus ve iblis | bxbWhere stories live. Discover now