6: dolabın içinde sıkışıp kalmış bir sinir küpü

901 120 54
                                    

bitter - fletcher, kito

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

bitter - fletcher, kito

Sonra... Sonra saat beş buçuk oldu.

Bazen odanızda oturursunuz, her şey mükemmeldir ve bir anda yatağınızın üstünde bir örümcek görürsünüz. Eğer korkmuyorsanız, şanslısınız. Ancak korkuyorsanız kalbiniz bir anda daha hızlı atmaya başlar. Onu oradan almak için bir şey ararsınız ve geri döndüğünüzde asla orada değildir. O zaman kalbiniz bir maraton koşmuşsunuz gibi olur ya, işte tam da o an hissettiklerim buna benzetilebilirdi.

Dikkat çekmemeye çalışarak salona kadar yürüdüm ve otomatik cam kapıdan geçtim. İçerisi, bir hayli hoştu. Sol tarafta birçok oda, sağ tarafta da havuza çıktığını düşündüğüm bir koridor vardı. Buram buram klor kokuyordu.

Soldan ikinci kapının önünde durdum ve anahtarı cebimden çıkararak kapıyı açtım. Buraya kadar sıkıntı yoktu. İçeri girdiğimde kapıyı arkamdan kilitledim, ne olur ne olmaz.

İçerisi klor değil, parfüm kokuyordu. Kokuları birbirine karışmış, farklı markalardaki erkek parfümleri. Biraz burnumu yakmıştı ama bunu umursamamaya çalışıp on ikinci dolabın önüne geldim. Aptal adam, bana iki saat dolap numarası ezberlemeye çalışmıştı. Oysaki dolapların üstünde isimler yazıyordu. Dediği gibi, kilitli değildi. Takımdaki herkesi bu kadar iyi tanıyor muydu?

Eşyalarının arasından telefonunu buldum. Gerçekten de bir şekilde şifreyi kaldırmıştı. Sorunsuz bir şekilde açılmıştı telefonu. "Hayret, kedi olalı bir fare tutmuş." diye mırıldandım.

Mesajlaşma uygulamasına girdim. Şu an gerçekten kendimi kötü hissediyordum başkalarıyla olan yazışmalarına falan baktığım için. Ama şerefsiz olan oydu, ben ne yapayım değil mi?

Zorlandım.

Gerçekten, mesajlaştığı, 'canım, bir tanem' dediği o kadar ama o kadar çok kişi vardı ki... Hepsine aynı buluşma mesajını atarken içim acıdı. O insanlara üzülüyordum. İşte bu yüzden kimse kimseye güvenemiyordu. Bunun gibi dangalaklar olduğu için. Zaten Namjoon'un kardeşi olduğunu duyduğumda anlamalıydım. Uyuzluk genetikti herhalde.

Her şey tıkırında işlemez benim hayatımda, burasını zaten anladınız. Tanrı'nın yanlışlıkla yarattığı bir kuluyum herhalde, bilmiyorum. Ben Joohyuk' un telefonuyla işimi bitirdiğim sıralarda kapının diğer tarafında sesler duydum. Deliğe sokulmaya çalışan (that's what she said) bir anahtar ve birkaç konuşma sesi.

İçeri giriyorlardı.

Panikledim. Kalbim yine örümcek vakasındaki gibi atmaya başladı. Ancak bu sefer tarantula görmüşüm gibi.

there's something burning inside Where stories live. Discover now