35: evine, bana hoş geldin

619 82 17
                                    

i love you so - the walters

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

i love you so - the walters

Sonbahar, kendini çabuk göstermişti. Etraf güzel bir turuncu ve kahverengi paletine bürünürken ayağımın altında ezilen yaprakların hışırtısıyla birlikte kampüse yürüyordum. Son birkaç gündür oldukça yoğundum açıkçası. Kafamdan birsürü düşünce gelip geçiyordu ve ben delirecek gibi oluyordum artık.

Havada hafif bir esinti dolandığından ceketinin fermuarını biraz daha çektim ve adımlarımı hızlandırdım. Sabah Jungkookla buluşmuş, ardından dansa gitmiştim ve şimdi de derse yetişmeye çalışıyordum. Birkaç hafta önce dans hocamla konuşmuş ve Paris'teki akademiye gitmek istediğimle alakalı birkaç şey söylemiştim. Tabii ki öyle kolay bir iş değildi. Birçok yerle anlaşmaları vardı: Paris, Venedik, Londra... Ama ben özellikle Paris istiyordum. Gerçekten gitmeyi çok istediğim bir şehir olmasının yanında artık erkek arkadaşım da orada yaşıyordu ve her ne kadar belli etmesem de özlüyordum onu. Özellikle saat farkının üstüne son günlerde ikimizin de yoğun oluşu eklenince hiç konuşamaz hale gelmiştik.

Her neyse, ben bu talebimden bahsettikten sonra başvuru sürecine girmiştim. Oralar biraz karışıktı ancak bir seçmeye girmem gerekiyordu. Geçen haftalarda seçmelere çağırılmıştım ve bugün sonuçların açıklanması gerekiyordu. Geçebileceğimi düşünüyordum çünkü her şey güzel gitmişti. Asıl aklımı meşgul eden konu başkaydı aslında. Kazanırsam, Ocak ayında oraya gitmem gerekecekti, sezondan hemen önce. Okulu ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu işte. Son sınıftım, mezun olmama birkaç ay kalmışken böyle radikal bir karar vermek beni korkutuyordu. Ama en büyük hayallerimden biri dansçı olmaktı zaten ve şimdi tam geri dönmüşken, tam kuyruğuna gelmişken bu fırsatı kaçırmak istemiyordum. İşin kötüsü hangi arkadaşımla konuşsam hepsi farklı bir şey diyordu ve Taehyung'a bundan bahsedememek beni öldürüyordu. Aslında onunla konuşsam, onun fikrini sorsam içim rahatlayacaktı ama eğer negatif bir karar verirsem üzüleceğini biliyordum.  Çok hevesliydi Paris'e gelmem için çünkü. Ayrıca biraz da sürpriz olsun istiyordum. Bu yüzden giderek çıkmaza sürükleniyorum gibi hissediyordum son zamanlarda. Gerçi ona bundan bahsetmesem de olurdu, inanılmaz ama ona sadece kısacık sarılsam bile içimdeki sıkıntının gideceğini düşünüyordum. Beni böyle bir adama çevirmiş olması gerçekten hayret vericiydi. Daha sakindim artık, en azından eskisine nazaran. Bazı şeyleri tolere edebiliyordum, hayatımı düzene sokmak artık o kadar korkutucu gelmiyordu çünkü eğer düşersem beni sadece kaldırmakla yetinmeyip üstüne bir de kanayan dizlerimi iyileştirecek, beni düşürdüğü için yer çekimine bile kızabilecek bir adama sahiptim. Kalbimde sevgi tohumları hissetmeyeli uzun zaman olmuştu ve o örümcekli, tozlu dört odacığı kendi sarayına çevirme konusunda emin adımlarla ilerliyordu. Aşk böyle bir şey miydi ki? Ona bu kadar kısa sürede aşık olmam mümkün müydü? Onun için daha iyi biri olmak istiyordum, çünkü Taehyung tanıdığım en mükemmel adam ve ben onun liginde olmadığımın gayet farkındayım ama o,  daha iyi bir adam olmak istememe sebep oluyordu.

there's something burning inside Where stories live. Discover now