on

2.6K 262 32
                                    

Silena kalemini sıkıca tutarken James'in suratına bakmamaya çalıştı, geçen geceden sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmak tahmin ettiğinden de zordu.

Asasını alır almaz yatağına geri dönmüştü ve sabaha kadar gözüne uyku girmemişti. James'i kurtarmıştı kurtarmasına ama bu hareketinin sonuçları olacaktı, yaparken zaten biliyordu, pişman değildi. Yine de içinde git gide büyüyen korkudan kaçamıyordu. Gücünü kullanması ölüleri kendine çekecekti, en azından birkaç günlüğüne etrafında dönüp durmadan konuşan, onu korkutmaya çalışan hayaletlere katlanmak zorundaydı.

Genelde pek sorun çıkarmazlardı ama bazıları sinir bozucu olabiliyordu, bir keresinde bir kadın onu diriltmesi için sekiz saat boyunca Silena'ya yalvarmıştı ama o zamanlar güçleri üzerinde tam olarak kontrol sağlayamayan on bir yaşında bir kız çocuğuydu. Ölü birinin küçük bir kızla konuşması korkunç bir şeydi, birkaç hafta boyunca her gece ağlayarak uyanmıştı.

Zaman geçtikçe düzelmişti ama babasından sonra güçlerini nadiren kullanmaya başladığında yine eski halinden pek bir farkı kalmamıştı, önceden kolaylıkla yapabildiği ufak hareketler için bile fazladan efor harcaması gerekiyordu şimdi. Bu yüzden de gücünü kullanması kötü olan ne varsa kendine çekmesine sebep oluyordu. Karanlık Lord dahil.

İç çekerek bu düşünceleri zihninden defetti ve defterine anlamsız şekiller çizmeye devam etti, Profesör Williams dersteyken yazmasından hoşlanmıyordu ve James ikide bir başını öne eğip okumaya çalışırken odaklanmak kolay da değildi.

Bugün James biraz durgun görünüyordu, Silena her ne kadar istese de cesaretini toplayıp bir şey soramamıştı. Ona yanlışlıkla zarar vermiş olmaktan korkuyordu, uzun zamandır böyle bir şey denememişti, en son denediğinde de başarılı olduğu söylenilemezdi.

Bu düşünceyle yutkundu, işleri düzelteyim derken tamaman mahvetmede üzerine olmadığı için içi rahat değildi.

James'e dönerek suratına dikkatle baktı. Belki de birkaç günlüğüne ona yakın dursa iyi olacaktı, en azından yaşamaya devam edeceğinden emin olana kadar.

"Silena?" Babasının sesini duyunca sağına çevirdi başını, Seth koridor tarafındaki sıralardan birinin önünde duruyordu, Silena ona dün geceden bahsetmemişti ve zorunda kalmadığı sürece de bahsetmeyi de düşünmüyordu. Babası bu kadar dikkatsiz olabildiği için ona kızardı.

Onu dinlediğini belirtmek istercesine suratına bakınca Seth konuştu. "Anneni gördüm," dediğinde Silena'nın kanı çekildi. Geleceğini biliyordu ama bir gecede gelmesini de beklemiyordu, en azından birkaç gün süreceğini düşünmüştü.

"Okulda bir yerlerde ama başka birinin bedenini kullanıyor, dikkatli ol ve kimseye güvenme." Son kelimeleri yanında oturan James'e bakarak söylemişti ama Silena buna aldırmadı. Babası zaten gördüğü andan beri James'ten hoşlanmamıştı, pek haksız da sayılmazdı ama Silena zaman geçtikçe ona ısınabileceğine inanıyordu. Kendisi de onu bu kadar tanımadan önce ondan pek haz etmiyordu sonuçta, açık fikirli olmak gerekiyordu bazen.

Dikkat çekmeyecek bir şekilde başını salladığında Seth akşam daha detaylı konuşabileceklerini söyleyerek geldiği gibi aniden kayboldu.

Silena kalemini masaya bırakıp kitabın üzerine açılmış defterini kapadı ve arkasına yaslandı. Önünde sonunda bu durumda olacağını biliyordu ama bu yılın sonuna kadar vakti olduğunu düşünerek iyimser olduğundan haberi yoktu. Kasım'a sadece birkaç gün kalmıştı, Noel Tatiline iki ay. Aralığın sonuna kadar hayatta kalabilecek mi ondan bile emin değildi şimdi, tek umudu annesinin biraz beklemesiydi, onu gördüğü yerde öldürmeyecek de olsa Silena'nın iğrenç tekliflerini kabul etmek gibi bir niyeti olmadığından yürüdüğü her kapı ölüme çıkacaktı.

"Dersimiz bitmiştir." Profesör Williams konuştuğunda Silena aceleyle eşyalarını toparladı ve ayağa kalktı, öğle arasından önce Remus'u ziyaret etmek istiyordu. James'e gözkulak olma işini biraz ertelemesi gerekiyordu yani.

"Natalie'nin yanına gitmem gerek, sonra görüşürüz." Arkasını dönüp giderken Sirius'un geçen gece hakkında bir şey söylediğini duydu. "Bu okuldan biriyse onu bulabiliriz."

Silena dudaklarını birbirine bastırarak yürümeye devam etti. Sabahtan beri geçen gece hakkında konuşuyorlardı, o tilkinin bu okuldan olduğuna emin olmuşlardı, ellerinde çoktan birkaç seçenek olsa da Silena hiçbirinin kendisi olmadığını bildiğinden pek de endişelenmiyordu. Zaten niye bu kadar meraklandılar onu da anlamamıştı ya.

Kitapları düşmesin diye sıkıca kavrayarak yürümeye devam etti. Öğleye kadar hiçbiri Remus'u ziyaret etmiyordu, ders araları halihazırda kısa olduğundan Silena da bu fırsatı değerlendirmeye karar vermişti. Onu yalnızken yakalaması gerekiyordu.

Hızlı adımlarla yürüyerek hastane kanadına ilerledi, kapının önüne vardığında bütün bedeni gerilmişti. Rahatlamak için derin bir nefes aldı, kurt adamlar hakkında pek fazla şey bilmiyordu, belki de Remus hiçbir şey hatırlamıyordu ve sorun çıkmayacaktı. Ve belki de kendisini en kötüsüne hazırlaması gerekiyordu.

Silena kendisini telkin ederek içeriye girdi, Remus ilerideki yataklardan birinde uzanıyordu. Gözleri açıktı, adım seslerini duyduğunda başını ondan tarafa çevirdi.

Silena onun bu konuda hassas olduğunu anlayabiliyordu, arkadaşına zarar vermiş olmasının Remus'u nasıl yaraladığı suratına bakınca bile anlaşılıyordu.

"Selam," dedi Silena normal davranmaya çalışarak, bir şeylerden şüphelenmesini istemiyordu.

"James hasta olduğunu söyledi." Remus başını salladı. Silena ona yaklaşıp yatağın yanına çekilmiş sandalyeye otururken göğsüne sarılmış bandajlara bakmamaya çalıştı, rahatsız olsun istemiyordu.

Kısa bir sessizliğin ardından Remus tereddütlü bir ses tonuyla konuşmuştu. "Dün gece," diye başladı ama sonrasında ne söyleyeceğinden pek emin değildi. Silena'nın gözlerine bakarken aceleyle cümlesini tamamladı. "Dün gece ormandaki sendin değil mi?"

Silena donup kaldı, kalbi hızla çarparken bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama kelimeler boğazına dizilip kalmıştı sanki.

"Kimseye söylemezsin değil mi?" diye sorabildi sonunda.

"Her şeyi anlatırsan kimseye söylemem." Silena kısa bir anlığına tereddüt etti, Remus halihazırda burnuna kadar derde batmış gibi dururken bir de kendisininkileri ona eklemek ne kadar doğru olabilirdi?

Gerçi o bunu umursuyormuş gibi gözükmüyordu, o an tek istediği gerçekleri öğrenmekti.

Silena kelimeleri dikkatle seçmeye çalışarak her şeyi ona anlattı, babasının ölümünden sahip olduğu yeteneğe kadar her şeyi. Bitirdiğinde sesi titriyordu ve ağlamaya başlamıştı. Uzun zamandır hepsini içinde tuttuğundan başka biriyle paylaşabiliyor olmak acısını hafifletmişti.

"Merlin'in sakalı, bunları senden başka kimse bilmiyor muydu?" Silena başını iki yana salladı, uzun zamandır sadece kendisi vardı, tek başına, yapayalnız.

"Sadece halam biliyordu ama o da geçen sene öldü." diye yanıt verdi eliyle ıslak yanaklarını silerken. Annesinin ondan aldığı başka biri daha.

"Kimseye söylemeyeceksin, değil mi?" Remus başını salladı ve yatağında doğruldu.

"Sırrının benimle güvende olacağına emin olabilirsin," Kollarını öne doğru uzattığında Silena yaralarına fazla dokunmamaya dikkat ederek ona sarıldı.

"Silena?" Silena, Remus'un omzunun üzerinden kapıda duran Sirius'a baktı, elinde bir çikolata kutusuyla onlara bakıyordu ve suratında tuhaf bir ifade vardı.

"Öyleyse, sonra görüşürüz."

Remus ondan ayrılırken gülümsedi.

"Görüşürüz."

AUGUST-JAMES POTTER [TAMAMLANDI]Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ