2⭕️

349 71 13
                                    


İnsanların çektiği acılar ve döktüğü gözyaşları benim için çokça umursanmayacak şeylerdi bu zamana kadar. Her istediği önüne gelen bir insanın bu tür şeyleri umursaması mümkün müydü ki?

İşte ben böyle biriydim ama şimdi yüz seksen derece dönmüştüm. Bu zamana kadar hiç devreye girmeyen kalbim şimdi geride kalmanın acısıyla tam gaz çalışıyor gibiydi.

Hava kararmıştı, etraf sokak lambalarının loş ışığı ile aydınlanıyordu. Ama bu kadarı yeterliydi, onu görebiliyordum. Milim milim ilerleyen ayakları, hayattan bıkmış ölmek istercesine yalvarıyordu sahibine. Yağan yağmur ile ıslanan saçlarının asıl şekli ortaya çıkmıştı.

Uzun süredir taranmayan saçlar birbirine kenetlenmiş, yakasına kadar uzanmıştı. Bir sağa bir sola yönelen omuzlarının üstündeki yük dünyayı bile aşmış görünüyordu.

İsyan etmiyordu! Yalvarıyordu. Bir an önce canının alınmasını istercesine iflas ediyordu. Her şeyden, herkesten habersiz, sevgi vermeyen, sevgi görmeyen istenmeyen bir insan gibiydi!

Ona karşı olan bu düşüncem nereden de gelmişti böyle?

Sokak lambalarının loş ışıkları bile bıkkın gözlerini sanki daha da yoruyordu. İçinde boğulduğu karanlıktan bir aydınlık görmüyordu, görmek de istemiyordu, ya da gösterilmiyordu.

Daha çok bu karanlığa mahkum edilmiş gibi gözüküyordu. Mahkum, mecbur ve köle. Karanlığın kölesi, gölgenin istenmeyeni, aydınlığın unuttuğu adam!

İlerlerken bir sokak lambasının altında durdu, ben de hemen durdum beni fark etmesini ummuyordum fakat biraz önceki gibi olmaması için kendimi emniyete aldım.
Dakikalar önce üzerimde korku etkisi yapan hareketi kendi kafamda ürettiğim bir senaryo gibiydi.

Üzerime yumruğunu sıkmış halde gelirken, fazlaca korkmuştum ama o beni fark etmemişti bile. Hemen yanımda olan direkten bir afişi söküp çıkardı ve büyük bir hınçla yere atmıştı.

İlk kez hızlı hareket etmişti onu ilk kez böyle hınçlı görmüştüm. İşi bittikten sonra uzaklaşmasını beklerken gözüm kağıtta kalmıştı. Doğrusu fazlaca merak etmiştim ne olduğunu. Adam arkasını dönüp uzaklaşırken hızla buruşmuş kağıdı alıp özenle açtım. Bu bir gazeteydi, üzerindeki haberde tam olarak şöyle yazıyordu.

Dolandırıcı nişanlı yeterli delil bulunamadığı serbest bırakıldı.

Ne alaka bu adamla, bu adamın nişanlısı mı yoksa? İyi de hiçbir şey bilmeden nasıl yardım edeceğim ki ben bu adama? Bir yardım ümidi ile başımı gökyüzüne çevirdim ve kısık sesle bağırmaya başladım.

"Dejavu kardeş bir gelsen ufak bir karışıklık oldu da. Hey! Dejavu kardeş! Aptal şey gelsene!"

Cevap alamayınca başımı hüzünle yere eğdiğim sırada "Aptal sensin" diye bir çınlama işittim.

Arkamda yükselen sesle irkildiğimde dejavu denilen çocuğun geldiğini gördüm.

"Ne yapıyorsun? Yüreğime mi indireceksin?" diye sorduğumda muzipçe güldü.

Ellerini önüne bağlayarak, beni süzercesine
"Allahım, sen olduğuma inanamıyorum! Hadi ben erkek görünümlüyüm ama sen bir kızsın ne biçim bir üslup böyle?" diye tersledi.

Umursamazca omuzlarımı silkelerken "Gönlün bana kayarsa haberim olsun." dedim.

Şaşkınlıkla gözlerini dört açarken
"Ne? Ne dedin sen! Bana bak hele Hazal hanım, anlamadın galiba ben insan değilim bir hayal ürünüyüm bana kur yapmaya kalkışma!" diye bağırdı.

MİLYONDA BİRWhere stories live. Discover now