26⭕️

105 29 26
                                    

Kendi kendine uyanan biri olmamama rağmen, burnuma bayram ettiren kokuya daha fazla dayanamayan midem, ayaklarıma yaptığı baskıda başarılı olmuş olacak ki yavaş yavaş hareketleniyordum. Gözlerim hâlâ kapalıydı ama gayet iyi gidiyordum. Burnum iyi koku alıyor olmalıydı. Uyur gezer gibi yürürken, mutluluktan havalara uçuyordum.

Sağa sola ve yine sağa, işte geldim. Muhteşem kokunun doruk noktası burası olmalıydı.

Yolun bittiği bölümde, yavaşça gözlerimi açtığımda karşımda duran Tarık'ı gördüm. Elindeki tepsi ile, şaşkınca bana bakıyordu. Giydiği önlük, ve mutfağa yaptığı muhteşem uyum ile çok tatlı gözüküyordu. Hayran bırakacak kadar yakışıklı olmayı nasıl başarıyordu? Gerçi bu sadece yakışıklılık değildi. Çekicilik, temiz yüreklilik, cesaret ve muhteşemliliğin vücut bulmuş haliydi.

Her sabah bu manzarayı görerek uyanacaksam, geleceğe hiç dönmemeyi kabul edebilirim sanırım diye düşündüm.

Gözlerim ve burnum aynı anda bayram yaparken, hâlâ Tarık'ı seyrediyordum. Saçlarını dikmiş, sağ kulağına küçük siyah bir küpe takmış ve muhteşem giyinmişti. Ben onu böyle seyrederken tatlıca gülerek sordu.

"Her sabah böyle mi oluyorsun?" diye sordu.

Anlamamıştım, ama benimle aynı şeyleri düşündüğüne göre birazcık utanmıştım. Güzelliğim! Ah başa bela oluyordu. Ayağımla yeri kazar gibi yapıp, açıklama yapması için beklerken "Bilirsin işte Shrek'in eşi gibi. dedi. "Normalde insan, geceleri trolleşen türden."

Yine anlamsız şeyler vardı ancak içimden bir ses bu sözün benim için kötü olduğu kanaatındaydı. Kaşlarımı çatarak anlamaya çalıştım ve yavaşça yukarıdan aşağıya kendimi süzdüm. Birbirine girmiş saçlar, ağzımdan akıp yüzüme yapışan sular, bir yukarıda bir aşağıda olan paçalar. Daha çok hippilere benzeyen görünümümle, Tarık'ın görünümü. Aramızdaki yüz farkı bulun gibi bir şey olmuştu.

Omuzlarını ve alt dudağını kaldıran Tarık, muzipçe gülümserken koşarak mutfaktan çıktım. Rezilliğin daniskasını yaşamıştım. Bir de kız benim! Çığlık atsam ne işe yarayacaktı ki, fena halde rezil olmuştum zaten. Koşarken bile Tarık'ın gülümsemesini duyabiliyordum. Hiçbir fırsatı kaçırmıyordu!

***
Yarım saat sonra Tarık ile başbaşa kahvaltı ediyorduk. Fazla ciddi gözüküyordu. Kendini sadece yemeğe vermiş gibiydi. Bense bir lokma alıp bir Tarık'ı gözetliyordum. Her santimini, her ağzasını kazıyordum beynime. İsteyerek veya istemeyerek, gözlerimi hep onun üzerinde buluyordum.

Neden sonra "Eskiteceksin!" dedi.
Anlamadığımı fark edince "Böyle durmadan bana bakarsan, rahat davranamam." diye ekledi.

Cümlesini tamamlar tamamlamaz boğazıma kaçan patates parçası ile öksürmeye başladım. Geçmiyordu, bir müddet süren öksürük ile başa çıkarken Tarık su, süt, çay ne varsa hepsini önüme yığmıştı.

"Gördün mü bak! Boğazıma kaçtı işte." diye tısladım.

Gülümseyen Tarık "Bu bir şeyin işareti." dedi.

"Neyin?" diye sordum çayımdan bir yudum alırken.

"Zamanının geldiğinin."

Neyin zamanının işareti der gibi kaşlarımı kaldırdım.

"Bosna'da bir adet vardır, evlenecek kişilerin iki şey yapması gerekir." dedi Tarık.

"Yaa! Sadece iki mi? Kolaymış söyle bakalım." dedim basitçe.

"Birincisi bu yediğin Boşnak böreğini yapmak." dedi.

Böreğe korkulu gözlerle baktım. Öyle ince, öyle uğraşılarak yapılmıştı ki, bence hiç bulaşmadan ikinci şıkkı seçmeliydim.

MİLYONDA BİRWhere stories live. Discover now