47⭕️

114 28 18
                                    

20-01-2017
8 sene sonra

Ayaklarım yumuşak terliklere dokunurken, parmaklarım temiz ve beyaz çarşafın üzerinde geziyordu. Gözlerim takvime odaklanmışken, derin bir nefes alarak yutkundum ve etrafı seyrettim. Burası bir hastane olmalıydı. Dizaynından bunu anlamıştım. İyi de ne kadar süre geçmişti de ben hastanedeydim? Tarık'ın yanındayken 2010'du. Şimdi ise 2018.
Kaşlarım çatılmış, bir açıklama beklerken içeri doktor ve hemşireleri girdi.

Gülümseyen doktor "Uyanmışsınız Hazal hanım. Nasılsınız? Daha iyisiniz inşallah." diye sordu.

Evet anlamında başımı sallarken içeri birisi daha girdi. Kocaman açtığım gözlerimle bu kişiye bakarken, o bana gülümsedi ve terlikleri ayaklarıma giydirdi.

Aynı şekilde gülümseyen doktor ona dönerek
"Yeşim hanım arkadaşınızın durumu çok daha iyi, ilaçlarını düzenli kullandığı sürece pek bir şeyi kalmayacak!" dedi.

Bu kız ne arıyordu burada? Ne hastalığı? Ben sadece çok dayak yemiş ve vücudu ezilmiş bir hastaydım. Hem, Tarık nerdeydi?

Doktor yeniden Yeşime dönerek "Şizofren birisi için hayat zor olsa da Hazal hanım bunu çok iyi atlattı. Tabii sizin yardımlarınız çok büyük." dedi.

Delirecektim. Şu kız ne gülüp duruyordu? Üstelik ne şizofrenliği? Ne diyorlardı bunlar?

Çok kısa konuşan doktor ve hemşireleri çıkıp Yeşim ile baş başa kaldığımızda gülümseyerek "Ben senin her zaman yanında olacağım. Bu hastalığı da atlatacağız." dedi.

Hâlâ ne olduğunu anlamaya çalışırken kendimi Yeşim'in kolları arasında buldum.
Beni kucaklamış mıydı bu?
Kucaklamış mıydı ?
Neler oluyordu?
Birisi bana açıklayacak mı?

Yeşim'in beni saran kollarını sertçe iterken ayağa kalktım. Anlamıyordum Anlayamıyordum. Ne olmuştu böyle?
Aradan sekiz sene geçmişti ve ben, ben!
Birden karşıda duran aynada kendimi görünce şaşkınlıkla görüntüme bakakalmıştım.

Bir hasta! Tıpkı bir hasta gibi görünüyordum. Morarmış göz altları, renksiz dudaklar ve bembeyaz bir ten.
Ne olmuştu bana? Dahası ne olmuş olabilirdi de düşmanımı yanıma kadar yaklaştırmıştım.

Sinirle Yeşim'in yakasına yapıştım ve hırpalamaya başladım. Hiçbir yerim ağrımıyordu ne hastalığıydı böyle?

Hırpalanan Yeşim bağırmaya başladı
"Doktor bey! Doktor bey!"

Sanki kapıda bekliyormuşçasına hızla giren doktor ve hemşireleri yanıma gelip beni Yeşim'den ayırdılar. Ellerimi ve kollarımı tutarak içine ilaç enjekte ettikleri bir şırıngayı damarımdan vücuduma boşattılar.

Çatılan kaşlarım yeniden eski halini alıp, kasılan vücudum gevşediğinde hamur gibi yatağa serildim. Ne elimi, ne ayağımı hiçbir yerimi hareket ettiremiyordum.
Bedenim ile uğraşırken, Yeşim'in yaş dolu gözleri ile karşılaştım. Ağlıyor muydu o? Benim için!
Bana?

Doktor, Yeşim'in omzuna dokunarak "İlacı biraz geciktiği için böyle oldu, merak etme birşeyi yok!" dedi.

Anlamıyordum, gözlerimi bile yavaş yavaş açıp kapatırken Yeşim'e bakıyordum öylece.

Hemşirelerin çıkmasına izin veren doktor, bir sandalyeyi çekip Yeşim'i oturttu. Başka birini çekip kendisi de oturdu. Bir Yeşim'e bir doktora bakmaya devam ederken, doktor bana dönüp "Şizofren olmak hayatın sonu değil! İyileşebilirsin, tedavi olabilirsin ve hayatına öyle devam edebilirsin!" dedi.

Kaşlarımın çatıldığını anlayan doktor
"Hastalığın hakkında pek bir bilgi sahibi değilsin! Daha doğrusu hasta olduğunun bile farkında değilsin biliyorum. Aslında ben, sen her zaman böyle olduğunda sana anlatıyorum ama unutuyorsun." dedi.

MİLYONDA BİRWhere stories live. Discover now