8⭕️

192 53 29
                                    

Benim olan her şeye, yarım bıraktığım her güne, unuttuğum her dolunaya, eksik bıraktığım her yakamoza yeniden merhaba...

Bedenimin her hücresi, her gözeneği, her azası ışıklar saçarken, ben duygu olarak resetleniyor sanki yeniden programlanıyordum.

Kötü hisler; başarıyla temizlendi.
Korku; başarıyla temizlendi.
Karamsarlık; başarıyla temizlendi.

Başıma gelenleri hatırlıyordum buna rağmen sanki içim temizlenmiş bembeyaz bir sayfa açmışım gibi hissediyordum. Eğer bu temiz sayfayı başarı ile tamamlarsam önceki karalanmış sayfa silinecekmişçesine, içim bir azim, bir heyecan, bir umutla dolup taşıyordu. Bu his çok! Çok yenileyiciydi.

Bir yılanın derisinden kurtulduğu gibi kurtulduğum kötü anılarımı geride bırakmamın sevinci ile coşuyordum. Eskiden, eski ben, meğer ne kadar da! Ne kadar da hayat doluymuşum...

7 sene öncesi ...
23 mayıs 2010

Öyle bir rüzgar vardı ki diz üzerinde olan eteğimi zor tutuyordum. Rüzgarın şiddetinden bir yandan da başıma geçirdiğim kamış şapkamı diğer elimle tutmak zorundaydım. Nemli havanın yumuşak dokunuşları tenime isabet ederken, ne halde olduğumu anlamam için gözlerimi hafifçe araladım.

Çimlerin üzerine hafifçe uzanmıştım. Hemen yanımda kalın bir kitap duruyordu. Kitap okumayı fazla sevmediğimi sanıyordum diye düşünürken kitabın ismi çok dikkatimi çekmişti. "Şarkın bülbülleri" dedim fısıltı ile. Çok tanıdık gelmişti.

Tam olarak bir köprünün manzarasına denk düşecek bir mekanda oturuyordum. Gökyüzü çok açık, hava sıcaktı. Etraftaki renkler o kadar canlıydı ki, renk cümbüşü köprünün üzerinden geçtiği suya büyük bir tablo çiziyordu. Fazlaca tanıdık gelen bu köprüyü hatırlamaya çalıştım.

Hâlâ etrafı izlemekteyken, biraz garip evlerin var olduğunu gördüm. Dağı taşı da bir acayipti sanki. Biraz bizim eski mimarilerimizi andırıyordu yapılar.

İçten içe düşünmeyi bırakıp sesimi dışarı verirken kendimi şaşırmaktan alamamamıştım.

"Yoksa burası Türkiye değil mi? Aman Allah'ım neredeyim ben?"

Kısa süren şokumun ardından çalışıp çalışmadığını kontrol edercesine telefonuma baktım. Malesef 2018'de aldığım telefonun yerinde yeller esiyordu. Onun 7 yıl geri versiyonunu elimde dolaştırırken farklı bir yerde olduğumu anladım.

"Ne işim var burada?" diye mırıldandığımda anıların yedi yıl öncesinden başlıyor olabileceği geldi aklıma.

Sırları çözmeye çalışırken kulağımda eski bir cümle yankılandı.

"Anılara gittiğinde dönüş teminatımız yok!"

Dejavu'nun bu cümlesi beni ilk duyduğumda korkutmuştu ancak şimdi daha iyi hissediyordum.

Çantamı açıp içine telefonum ve kitabı tıkıştırarak yürümeye başladım. Tedirginlik olsada bu güzel şehri gezmeden bir şey yapmak istemiyordum. Aslında ilk iş şu güzelim köprüyü gezmek olmalıydı ancak fazlaca dikti. Önce yakınlarda bir yerde oluşan topluluğa gitmeye karar verdim. Belki bir şeyler öğrenebilirim diye düşünmüştüm. İnsanlar bir şeyler alıyorlardı. Küçük bir pazar olmalıydı.

Biraz dinledim ancak Türkçe konuşmuyorlardı. Yedi sene öncesine gelmemiş miydim?

Buradan bir şey almayacağımı fark edince mecburen köprüye yöneldim. Hem biraz dik hem yorucuydu. Dizlerim gerçekten zorlanıyordu. Yine de çıkmaya devam ettim.
Benim gibi insanlarda vardı ancak tek yorulan ben gibi gözüküyordum.

MİLYONDA BİRWhere stories live. Discover now