48⭕️

130 31 71
                                    

Tarık'ı görür görmez her şey dondu. Süratle giden arabalar, Tarık'ın kırpılan gözleri ve tamamen her şey. Normalde Dejavu'nun gelmesi gerekiyordu. Eğer bir hasta değilsem, gelmesi gerekiyordu. Belki de cevap ve tüm çözüm onun gelişindeydi.

Hızla etrafımda dönerek sadece bir kişiyi aradım. Gelmeliydi! Gelmiş olmalıydı!
Etrafımda tamamen dönmeme rağmen kimseyi görememiştim. Yoktu, gelmemişti.
Hiç olmadığım kadar umutsuzluğa düşüp başımı yere eğdim. Gelecek olan tek ümitte gelmemişti.

Birden esen ılık rüzgara yüzümü tutmak için kaldırdığım başım ağrıyordu ancak bir çift gözü görmemle hiçbir şeyim kalmamıştı.
Karşımda duran Dejavu gülümsüyordu. Nasıl gülümseyebiliyordu? Ben ağlamak üzereydim.

Bu kadarcık zaman içinde kendimi o kadar yalnız hissetmiştim ki kimse ile konuşamamış, kimseye bir şey anlatamamıştım ama işte gelmişti biricik dostum. Gerçekten o benim tek dostumdu. Dejavu olmasaydı ben ne yapardım?

Böyle peş peşe düşündüğüm şeylerden sonra kendimden daha çok şüphelenmeye başlamıştım. Normalde ölü olan birisini görmek ve gerçekten benden başka kimsenin göremediği bir dosta sahip olmak! Yoksa ben gerçekten de...

Son söylediğim cümleden sonra Dejavu yanıma gelerek başıma bir fiske attı. Tiz bir acı yapmıştı bu vuruşu.
Elim ile acıyan yeri tutarken ona baktım.

"Seni duyabiliyorum diye kaç defa diyeceğim ?" dediğinde bir kere daha ne kadar özlediğimi fark ettim. Ses tonunu, gıcık bir şekilde kaldırdığı dudaklarını ve kocaman açtığı gözlerini. İstemsizce ağlamaya başladım. Bebek gibi alt dudağımı çıkarıp ağlıyordum. Daha önce böyle bir şey yapmadığım için Dejavu ne yapacağını şaşırmıştı. Ne dese susmuyordum. Başımı göğsüne koyarak okşamaya başladı.

"Tamam Hazal, özür dilerim ağlama! Şşşt! Hazal tamam!"

Dejavu'nun göğsüne yaslanmışken, sıkıca sarıldım. Öyle çok özlemiştim ki bu kadar kısa zaman içerisinde. Aslında özlemekten çok korkmuştum. Gerçekten hasta olup her şeyin bir kabus olmasından çok korkmuştum.
Beni anlamış olacak ki Dejavu'da bana karşılık verdi ve bir süre öylece kaldık. İnsanın tek kalması ne kadar zormuş meğerse. Yaşadıklarını kimseye anlatamamak ve kimseyle paylaşamamak. Birine sarılmak bile ne büyük bir nimetmiş aslında.

Aradan geçen birkaç dakika sonunda sarılmayı bırakıp Tarık'tan biraz daha uzak bir yere gittik ve bir banka oturduk.
İlk söze ben başladım.

"Olanları biliyorsun değil mi?" diye sordum.

Evet anlamında başını sallayan Dejavu
"Yeşim haddini fazlasıyla aştı. Yine de bu senin geçmişin Hazal! İşte sen tam olarak bunları yaşadın." dedi.

"Anlıyorum Dejavu ama Tarık ölmedi mi? Nasıl burada ve ben..." diye devam edecektim ki Dejavu beni susturdu ve "Çok az kaldı Hazal! Sana sadece şunu söyleyebilirim ki, yaşayacağın anılar bitti ancak yapacağın son bir iş kaldı. Onu da yaptıktan sonra Dece'liğin başarı ile tamamlanmış olacak ve isteğin gerçekleşecek." dedi.

Anlamamıştım. Kaşlarımı çatarak "İsteğim mi?" diye sordum. Ben hâlâ cevap bekliyordum ki Dejavu kayboldu. Anlaşılan buda cevap verilecek bir soru değildi. Bu zamana kadar sabretmiştim. Elbet bundan sonrasını da sabredebilirdim. Yapacağım son işi beklemeye başladım.

Öylece etrafa bakarken birden fark ettim onu. Hızla ayağa kalkıp karşımda nefes nefese kalmış Yeşim'e baktım. Nasıl? Ne cüretle?
Gerçekten nefes nefeseydi ve terlemişti. Ona karşı o kadar nefret doluydum ki bu halleri bile ancak nefretimi kabartıyordu.
Derin bir nefes alan Yeşim yanıma gelerek, yüzüme ve diğer ağzalarıma baktı ve sonra gülümseyerek "Şükürler olsun, bir şeyin yok." dedi.

MİLYONDA BİRWhere stories live. Discover now