43⭕️

92 25 11
                                    



Kollarım kavradığı okyanus kokusununun kaynağını bırakmak istemiyorcasına sıkıyordu Tarık'ı.

Onun kolları da hâlâ beni sarıyordu. Onun da bırakmaya hiç niyeti yok gibiydi.
Yüzümü Tarık'ın boğazına yasladığım için onun yüzü benim saçlarıma değiyordu.
Derin derin nefes aldığı için inip kalkan göğsünün üzerinde ben de inip kalkıyordum.

En son Tarık'ın uyuduğunu gördüğümde güneş yeni batıyordu. Şimdi ise gece yarısı gibi ay ve yıldızlar aydınlatıyordu etrafı.
Uyku düzenim bozulduğu için gece yarısı uyanmış olmalıydım. Gözlerimi açıp kapatarak etrafıma bakındım. Hâlâ arabanın içinde, koltukların arasında yatıyorduk. Nereye kadar gelmiştik acaba?
Şeref amca arabayı kullanmaya devam ediyordu. Onun uykusu gelmemiş miydi? Ya da yorulmamış mıydı ki?
Seslensem ya da kalkıp biraz mola vermesini istesem mi diye düşündüm ancak kısa süre içinde bundan vazgeçtim. Hareket edip Tarık'ı uyandırmak istemiyordum. Öyle huzurlu uyuyordu ki, uzun zamandan beri rahat uyuyamadığını bu haline bakarak bile anlayabiliyordum.

Gözlerim ile ortamı kontrol ettikten sonra dayanamadım ve kolumdan destek alarak hafifçe yüzümü kaldırdım. Sıcaklığını hissetsem de Tarık'ın yüzünü görmek istedim birden. Aslında kötü bir düşünce gelmemişti ama az zamanım kaldı gibi geldi aniden. Nereden düştü ki bu his yüreğime? Gerçi geleceğe döndüğümüzde böyle bir ilişkimizin olmadığı kesindi.

Dışarıdan süzülen ay ışığının aydınlattığı kadar parlayan yüzü ve karanlıkta kalan yüzü ile gözlerime aşina olduğu bir zevki tattıran bu kişiydi benim ömrüm. İşte bu kişiydi uğruna her şeyden vazgeçebileceğim. Ona bakınca, sadece yüzüne bile bakınca geçmişi, geleceği hatta her şeyi unutuyordum. İmkansız değilmiş demek ki bir Leyla için deli olmak, bir Şirin için dağ delmek. Ya da masal değilmiş.

Sessizce elimi kaldırıp sadece işaret parmağım açık kalacak şekilde tüm parmaklarımı kapattım.
Yavaşça parmağımı Tarık'ın yüzüne yaklaştırdım.
Dokunmak istemiştim bir anda.
Ayrılık gibi bir şeyi düşünmemiştim ama nedense az vaktim kaldığını hissediyordum.
Sahi her şey bittiğinde bu yüze böyle bakabilecek miydim i?
Ona böyle dokunmaya iznim olacak mıydı?
Ya da yakınlığım?
Sahi gelecekteki ben ve Tarık nasıl insanlardık da böyle tamamen farklı kutuplara dağılmıştık. Bize ne olmuştu ki böyle?

Özlem, hasret ve büyük bir aşkla baktığım bu yüzdü benim hayat çizgim. Evet öyleydi. Yine de aynı insan olan gelecekteki hali ile nasıl bir olabiliyordu?
Tam olarak ne olmuş olabilirdi? Ne olabilirdi?
Yavaşça işaret parmağım ile dokunduğum yanağından hafifçe yukarısına çıktım.
Alnını, çenesini ve dudaklarını.
Tüm yüzünü gezdim parmağımla.
Ezberlemek mi istemişti bir anda canım?

En son gözlerinin üzerinde duran parmağım, olduğu yerde durmaya devam etti.
Biraz nemlenmişti parmağım. Yaşlıydı gözleri.
Ne zamandan kalmaydı?
Yoksa taze gözyaşları mıydı?
Ne ifade ediyordu?
Yine içini yakan bir acıdan dolayı mı dolmuştu gözleri? Yoksa sevincinden mi akıtmıştı yaşların ?
Çok düşündürmüştü bu gözler beni.
Kim bilir neler görmüş, neler geçirmişti?
Kimlerin ölümünü, kimlerin terk edişlerini, kimlerin acısını.

Peki ya bu gözler kime bakmıştı özlemle, kimi beklemişti hasretle, kime takılmıştı büyük bir aşkla?

Şöyle bir bakıyordum da Tarık'a, genç vücudu yaşıtlarına göre çok fazla hırpalanmıştı. Güçlü olsa da alın çizgileri vardı. Mutlu olsa da mor ve yorgun göz torbaları vardı.

Elleri nasır içinde, hayatın tüm zorluklarını yükleyen yaşlı bir yüreği vardı.
Bir insanın hayatı ancak bu kadar hazin olabilirdi.
Bir insan ancak bu kadar saf ve temiz bir o kadar da çaresiz olabilirdi.
Tüm bunları düşünürken Dejavu'nun dedikleri aklıma geldi birden.
Tarık'ın şu dünyada en zavallı insanlardan biri olduğunu ve onun için çok üzüldüğünü söylemişti. Gerçekten de bazen düşünüyordum da çocukluğu, gençliği ile tamamen tüm hayatı acı içinde geçen bu insan neden? Neden bu insan? Nasıl dayandı? Nasıl dayanabildi ki?

MİLYONDA BİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin