15⭕️

116 30 17
                                    

15

Aramızda bir karış varken Tarık ve ben saniyelerdir birbirimize bakıyorduk. Bir müddet sonra bana yumuşakça gülümseyen Tarık'ın şefkat dolu sözleri de içimi aydınlatmıştı.

"Özür dilerim!"

Bunları söylerken öyle şefkatiydi ki kendimi tutmasam omzuna sarılıp ağlayacaktım. Ne tepki vereceğini bilmediğim için duraksadım.

Hızla ellerimi çözen Tarık, tatlıca gülümserken bir yandanda özür kelimelerini tekrarlayıp duruyordu. Ne oldu anlamamıştım. Şaşkınlıkla etrafı incelerken açıklayıcı cümleler Tarık'ın ağzından döküldü.

"Yanlış kişiyi alıkoymuşsunuz! Bu kız, Sırp değil!"

Bana dönerek üzerimdeki toprak kalıntılarını temizleyen Tarık nazikçe "Siz kimsiniz hanımefendi?" diye sordu.

Hiçbir şeyi hatırlamadığını düşündüğüm için sakince "Ben Türk'üm. Türkiye'den buraya üniversite için geldim." dedim.

Şaşırarak gülümseyen Tarık "Demek Türkiye'den geldiniz, bizim kardeş ülke." dedi.

"Ben Tarık Sipahi, Boşnak askerlerinin eğitmeniyim! Sırp bir ajan alarmı aldıkta adamlarım sizi yanlışlıkla alıkoymuşlar kusura bakmayın!" dedi.

Ben Tarık'tan daha şaşkındım. Eğitmen mi demişti? Tarık asker miydi? Bu çocuk kaç yaşındaydı?

"Demek askersiniz !" dedim terddütlüce.

"Hayır asker değilim, gönüllüyüm! Savaştan sonra askeri birliğimiz maalesef eski gücünü kaybetti. Sivilleri korumak da biz genç gönüllülere kaldı . Resmi olmasak bile oldukça güçülüyüz. Osmanlı'dan kalma bir ismimiz var. Bu sayede bütün Bosna bizi tanır. Biz gönüllü sipahileriz."

Demek ki Tarık'la ilk bu tarlada karşılaşmıştık.

Tarık adamlarından yeni bir haber almıştı ki hızla ayağa kalktı. Aldığı ihbara yoğunlaşan birlik beni bırakmışlardı. Karanlıkta yapayalnız kalmıştım. Aniden gelen dürtü ile Tarıkın peşinden koşmaya başladım.

"Tarık bey!"

Arkalarından bağırmama rağmen durmuyorlardı. Yine de peşlerinden koşuyordum.

Büyük bir hızla koşarken birden büyük bir patlama oldu. Etrafta çığlık ve inleme sesleri yükselirken hızla biri üstüme kapaklandı ve beni ileri itekledi. Saniyeler içinde durduğum yerde de büyük bir patlama oldu.

Tarık elimden tutup ayağa kaldırırken
"Kusura bakma peşimizden gelme diye o kadar da hızlı koştuk ama sen yine de yetiştin. Buralar çok tehlikeli seni bir an önce güvenli bir yere bırakmalıyım." dedi.

Arkasını dönmek üzere olan Tarıkın eline sıkıca yapışırken, titreyen gözleri ellerime takılmıştı.

Şaşkınlıkla gözlerime değen gözleri ilk kez böyle bir şey hissettiğini anlatıyordu. Hızla ellerini çekti ve benden bir adım geriye gitti.

"Ne oldu?"

Biraz nazlı biraz da önceden oluşan sevgi bağının verdiği cesaretle "Korkuyorum " dedim.

"Hem beni siz kaçırdınız şimdi nasıl arkadaşlarımı bulacağım? Bana yardım etmelisiniz." diye inledim.

"Olmaz!" derken Tarık kaşlarını çatmıştı.

Ciddiydi. Tıpkı Dejavu'nun ciddi olduğu zamanlar gibi. Gözlerine bakılırsa bana karşı hiçbir duygu beslemiyor aksine beni bir yük olarak görüyor gibiydi. Yeniden arkasını dönüp gidiyordu ki peşinden gittim. Ben gittikçe onu takip ettikçe yolunu değiştiriyordu. Yine de takip ediyordum. Şımarık bir çocuk gibi onu takip ederken ondan hiç korkmuyordum bana karşı herhangi bir duygusu olmasa bile varlığı varlığıma güven veriyordu.

MİLYONDA BİRWhere stories live. Discover now