17⭕️

105 30 24
                                    

Saldıranlar gittikten sonra koşarak Melisa'nın yanına gittim. Çok fazla kan kaybediyordu. Suni teneffüs ve bildiğim tüm ilk yardımları yapmama rağmen artık damarlarına kan pompalanmıyordu. Belli ki çoktan kalbi durmuş, küçük cansız bedeni yere serilmişti. Gözleri ise yarı açıktı. Sanki bu dünyadan gözü açık gitmiş ve yarım bıraktığı bir iş kalmış gibiydi. Elimi küçük kafasının altına yerleştirdiğimde elim ve bileğim kana bulandı. Minik bir et parçasını kucağımda taşımak çok rahatsız ediciydi. Gülüşünde bahar gibi çiçekler açtıran, saçlarının her dalgasında rüzgarın bir fısıltısı bulunan melek gibi küçük bir kız!

Onu böyle umursamazca yolda bırakmak istemiyordum ama kısmen parçalara ayrılan bedeni işimi zorluyordu.

Bütün bunlar canımı çok yakıyordu. Ben ne kadar zavallı bir insanmışım gerçekte. Gözlerimden damlayan yoğun yaşlar Melisa'nın yüzünü yıkıyordu. Kalbim artık hızlı çarpmıyor, gözlerim dalmıyor vücudum hiçbir şeye tepki vermiyordu. Şoka girmiş olmalıydım. İlk kez birisi gözlerimin önünde ölmüş, hatta ilk kez küçük bir kız gözlerimin önünde acımasızca katledilmişti. Avuçlarımı sıkamadığımı ve elimin kanının çekildiğini hissettim. Yaz sıcağı kendini hissettirmesine rağmen, fazlaca üşüyordum. Hatta titremeye bile başlamıştım.

İstemsizce Melisa'yı bir kenara taşıdıktan sonra yaslandığım duvara sırtımı dönüp dizlerimi karnıma çektim. Allah'ın bir kulu da gelmemişti.

Umut denilen şey neydi? Küçük bir bedenin hareketsiz kalmasında ki umut neydi? Şimdi Dece olmam ne ifade edecekti? Lanet olası Dejavu olayı! İnsanın umudunu köreltmekten başka ne işe yarıyordu? Ne ailemi bulabildim ne Tarık'ı! Sadece acı ve meçhullükten başka ne verdi bana?

Göz ucuyla Melisa'nın minik bedenine bakarken, içimin titremesine engel olamadım. Korkunç değildi ama sonumun nasıl olacağını bilmemek beni fazlasıyla sarsıyordu. Ne olduğu belirsiz bir olayın içinde olmak, hatta o olayın baş kahramanı olmak yeterince yıpratıcıydı zaten!

Gözlerimi yere indirmiştim ki yoğun bir rüzgarla sarsıldım. Gerçek değil gibiydi. Göz gözü görmeyinceye kadar yoğunlaştıktan sonra özellikle Melisa'nın bedeni üzerinde yoğunlaştı. Onun tam üstünde uzun bir süre dönen hortum gibi kuvvetli rüzgar sonunda Melisa'nın bedenini yukarı çekti. Şaşkınlıkla izlerken, ne hareket edebildim ne de bir şey söyleyebildim.

Saniyeler sonunda ortalıkta ne Melisa ne de hortum kalmıştı. Hızla ayağa kalkıp bir oraya bir buraya adım attım ama yoktu. Gözümün önünde yok olmuştu.
Korkuyla titrerken, arkamdan biri omzumdan tuttu. Daha çok korkmuştum ki tanıdık olan sesle bir nebze olsun rahatladım.

"Hazal iyi misin?"

Merakla bakan gözlerine yoğunlaştığımda hiç beklemeden boynuna atladım. Selim'e sıkı sıkı sarılmıştım ama onun elleri yanlarında sallanıyordu. Neden böyle bir şey yapmıştım ? Ya da nasıl yapabilmiştim ?

O an sanki zaman ikimiz üzerine donmuş, gökyüzü iyice yaklaşmış, kalbim durmuştu. Aklım başıma geldiğinde olanca gücümle kendimi geri çektim. Gözlerim de dolunca Selim'e baktım. Onun da yüzü hüzünden bir demet gibiydi.

Gözlerinde bir damla olsun tebessümü gördükten sonra sağ elini gözümün hizasına kaldırdı. İznimi bekler gibi bir hali vardı. Titreyen çeneme hakim olamazken, gözlerim iyice yaşlarını akıtmaya başladı.

Selim'in elini hissedince iyice akan yaşlar canımı çok sıkıyordu. Yüzümü yana çevirdiğimde bu izin vermediğim anlamına geliyordu. Acınası bir tebessümle elini yere indiren Selim, cebinden bir mendil çıkararak bana uzattı. Mendili alırken yüz ifadesini değiştirip, yine çapkın bakışlar yerleştirdi gözlerine.

MİLYONDA BİRWhere stories live. Discover now