30. Bölüm

2.6K 101 20
                                    

Gözlerim geçmişe doğru sürüklendi. Küçük Çamlıca'da, göle doğru bakan bir bankta oturuyorduk. Ali'nin koyu renkli gözleri gözlerimin içine bakıyordu. Konuşuyor da konuşuyordu. Ali konuşmayı, bense o sırada onu izlemeyi severdim.


"Güzelim," dedi derinden gelen bir sesle. Eli yanaklarımı sevdi yavaşça. Parmakları nazikçe gözlerime, kirpiklerime, dudaklarıma dokundu. Dudaklarıma küçük bir buse kondurdu. Eliyle yüzümü sevmeye devam ederken gözlerimin içine bakarak şiir okumaya başladı. O anı bir fanusun içine haps etmek istedim.

Gülleri sarı severim; toprağı ıslak,
Türküleri yanık, şiirleri hoyrat,
Havayı nemsiz, çayı demsiz,
Bir seni olduğun gibi,
Bir seni her şeye rağmen,
Bir seni, hala...

Gözlerimden firar etmeye niyetlenen yaşı hissettiğimde gözlerimi sıkıca yumdum. Kalbim bir lav gibi eriyordu sanki. Gözlerimi yeniden açtığımda, öylece nota baktım. Kalbimin düzensiz ritimlerinin nedeni öfke ya da heyecandı. Emin değildim. Bir süre ne yapacağımı bilmeden düşüncelerimin arasında kendimi paraladım.

Elimdeki şiiri kutunun içine geri koyduğumda, Eda beni izliyordu. Kutuyu aldım ve sınıftan çıktım. Adımlarım Ali'nin sınıfına doğru ilerliyordu. İleride duran Buse'yi gördüğümde istemsizce sinirlerim gerildi. Gözlerimin nefretle kısıldığını hissettim. Buse'nin zehirli yeşilleri beni takip ederken yüzünde alaylı bir gülüş vardı. Aldırış etmemeye çalışarak sınıftan içeriye girdim.

Ali, cam kenarının son sırasında arkadaşlarıyla beraber oturuyordu. Suratı asıktı. Etrafında söylenenleri duymadığını görmek zor değildi. Bakışları bana değdiğinde, asık suratını bir heyecan kapladı. Arkadaşlarının yanında onu kırmak istemediğim için bana gelmesini bekledim.

"Hicran?" dedi sorar gibi yanıma geldiğinde.

"Ali, niye böyle yapıyorsun?" diye sordum isyan eden bir sesle. "Senden gelen hiçbir şeyi istemiyorum." Kutuyu eline geri verdiğimde, sinirden çenesini sıkmaya başlamıştı. "Yeter artık. Yeter."

"Sadece mutlu ol istedim." diyen sesi kırgındı. İçim parçalandı. Onu kollarımın arasına alıp, sıkıca sarılmak istedim.

"Mutlu olmamı istiyorsan, beni bırakmalısın. Lütfen Ali. Bu iş daha fazla uzamasın. Artık yoruldum.

"Yapamam Hicran. Seninle bir yabancı gibi olamam. Öylece yanımdan geçip gidemezsin. Bana soğuk bakmaya çalışan gözlerini kabullenemem. Görüyorum çünkü. Bu gözlerin beni hala nasıl sevdiğini görüyorum. Bu kalbin benim için nasıl attığını biliyorum. Çünkü aynı şeyleri bende hissediyorum."

"Ali..." dedim, gözlerimin dolduğunu hissettim. Elimi tuttu. Elleri sıcacıktı. Selvi Boylum Al Yazmalım filmindeki replik kulaklarımda çınladı. Tuttum elini sıcacıktı, yüreği elindeymiş gibi...

"Hicran, yapma artık bize bunu."

Ellerinin arasındaki elimi zorla çektim. Elimdeki kutuyu yere attığımda, ensemde bir gölgenin bakışlarını hissediyordum. Ali, yeniden elimi tutmaya çalıştı. İzin vermedim.

"Bunların sorumlusu sensin." dedim tükürür gibi. "Tiksiniyorum senden."

"Yapma Hicran. Yapma. Pişmanım dedim, özür diledim..." Sözünü hızla kestim.

"Hep aynı bahaneleri sıralamaya devam yani öyle mi? Minik taşı gözümde dağ eden benin aslında. Sen bu kadarlık birisin. Ne bekledim ki?"

Daha fazla beklemeden arkamı döndüğümde, son zamanlarda sık sık gördüğüm tanıdık yüz beni izliyordu.

* * *

KAKTÜS/ Texting | TamamlandıWhere stories live. Discover now