45.Bölüm

158 21 18
                                    

İspanyol paça kot bir jean, beyaz kırmızı çiçekli bir gömlek ve kot ceketimle çantamı alıp evden çıktığımda, üst kattan da kapı kapama sesi geldi. Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Ve hızlı adımlarla merdivenlere yöneldim. Basamakları ikişer ikişer inmeme rağmen Ömer hemen arkamdan geliyordu. Kalbimin hızlanan ritmi ya merdivenleri hızlı inneme ya da arkamdaki kişiden kaynaklıydı.

"Selam," dedi benimle aynı basamağa geldiğinde. Gözlerimi ona çevirdiğimde gülümsüyordu. Gülüşüne karşılık olarak hafifçe gülümsedim.

"Selam," dedikten sonra baştan aşağı çaktırmadan onu süzdüm. Siyah kot ve beyaz gömlek giymişti. Biraz benzer kombinler tercih ettiğimizi fark ettiğimde, elimde olmadan gülümsedim. O da bana bakıp gülümsedi yeniden. Sanırım aynı şeyi düşünüyorduk.

"Çok hoş görünüyorsun." dediğinde gözlerinde garip bir ifade vardı.

"Teşekkür ederim."

"Bu süs püs benim için mi yani, arkadaşım?" diye sorduğunda, boynuma kadar kızardığımı hissettim. Alt dudağımı farkında olmadan ısırıyordum. Buna bir son verip, yüzüme ukala bir tavır yerleştirdim.

"Belki senin içindir, belki dışarıdaki diğer taliplerim içindir bilemezsin, arkadaşım."

Kısa muzip bir kahkaha attı. Gözleri sürekli olarak yüzüme kayıyor ve apartman çıktığımız anda bile gözlerini yüzümden ayırmıyordu.

"Senin için dediğin kısımdan sonra ne dedin çok anlayamadım? Senin için dedikten sonrasını duymamış olabilirim." Söylediklerine uzun bir kahkaha atıp, otobüs durağına doğru yürümeye devam ettik.

"Tabi tabi." dedim gülmeye devam ederek. Durağa yaklaştığımızda, bineceğimiz otobüsün yaklaştığını gördüm. "Otobüs geliyor, koş." dedim ve koşmaya başladık. Otobüse son anda yetiştiğimizde, ikimizin de yüzü kıpkırmızıydı. Birbirimize her baktığımızda gülmeye başladığımızı fark ettim. Yan yana iki boş koltuk bulup oturduğumuzda, rahat bir nefes aldım. Kolunu oturduğum koltuğun arkasına attı. Başımı ona çevirdiğimde, göz göze geldik. Gözlerinde hülyalı bir ifade vardı. Ve bana oldukça derin bir şekilde bakıyordu. Dudaklarında oluşan küçük tebessüme takıldı o an gözlerim. Dudakları kalın ve biçimliydi. Gözlerimi önüme çevirdiğimde, kalbimin hızlı attığının farkındayım. Ömer'in elini saçlarımın bir tutamında hissettim. Saçımı parmağına doluyor gibiydi. Ona bakmamak için gözlerimi etrafta gezdirdiğimde, hemen ileride gözlerini bana dikmiş birini fark ettim.

Ali.

Gözleri hayal kırıklığı, öfke, pişmanlık doluydu. En son gördüğümden bu yana saçları uzamış, bukleleri belirginleşmişti. Yüzünde ise kirli bir sakal vardı, en az 1 haftalık gibi görünüyordu. O an kolunun alçıda olduğunu fark ettim. İçimde bir merak oluştu fakat gözlerimi kaçırdım.

Yol boyunca Ömer'le iki üç kere konuşup, Ali'nin delici bakışlarını üzerimde hissederek gergin bir şekilde geçirdim. Otobüsten indiğimizde rahat bir nefes aldım.

"Ee ne yapıyoruz tam olarak?"

"Poligon." Yüzünde şaşkın bir ifade belirdi. Gülümsedim.

"Poligon mu? Atış yapmayı biliyor musun?" diye sorduğunda, sesindeki şaşkınlık iyice keyiflenmemi sağladı. 

"Eh işte," dediğimde, baya iyi olduğumu dile getirmemeyi tercih ettim. Birazdan görecekleriyle şok olacağını bilmek inanılmaz bir haz duygusuna neden oluyordu.

"Bu eh işte pek inandırıcı gelmedi." dediğinde, bıyık altından gülüyordu.

İçeriye doğru geçip, atış alanı bölgesine girdik. Görevli kişi gelip, kısaca görevlerden bahsetti. Ardından silahlarımızı doldurdu ve komut verene kadar beklememizi tembihledi. Hedefleri her on ikiden vurduğumda Ömer beni alkışlayıp, kahkaha atıyordu.

"Bravo küçük kız, bravo!"

Ömer'in ilk poligonu değildi elbette. Hedeflerini genel olarak 11 ve 12 noktalarından vuruyordu. Iskaladığı ise hiç yoktu. 1 saat sonra poligon atış alanından çıkıp, yemek yemek için avmye doğru yürümeye başladık.

"Kimden öğrendin?" diye sorduğunda yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

"Kuzenlerimle gelirdik sürekli. Hepsi erkek olduğu için bu tarz şeylerle eğlenirdik." dediğimde, yüzünde aydınlanma oldu.

"Okey de biliyor musun?" dediğinde, kıkırdadım. "Halı sahaya da git tam olsun."

"Gidiyordum ama tezahürat yapmaya."

"Benimkine de gelsene."

"Ne zaman?"

"Yarın akşam."

"Sen basketçi değil miydin ya?"

"İkisini de oynuyorum. İkisine de gelebilirsin."

"Olabilir, neden olmasın."

"Basket oynamayı biliyor musun?"

"Hayır, spor konusunda berbatım."

"Sana öğretebilirim."

"Sana bol şanslar."

"Ben iyi bir öğretmenim."

"Ona bir şüphem yok. Ben kötü bir öğrenciyim yalnızca."

"Sana öğreteceğim göreceksin."

"Görelim bakalım."

  

KAKTÜS/ Texting | TamamlandıWhere stories live. Discover now