21.BÖLÜM

113 90 0
                                    

Keyifli okumalar💓

"Ne demek istediğini söyle! "

Cevap yoktu.

"Hey sana diyorum!"

Yine cevap yoktu.

Çı𝚕𝚍ı𝚛𝚖𝚊𝚔 ü𝚣𝚎𝚛𝚎𝚢𝚍𝚒𝙼.

Her tutsak'ın bir kahramanı vardır. Kurtarılmaya ihtiyacı vardır. Bir yerlerde bekleyeni vardır. Bir umut ettiği vardır.

Ama bende yok gibi görünüyordu.

Sabah'ı nasıl ettiğimi hatırlamıyorum. Ama nasıl uyuduğum ortadaydı. Bacaklarımı karnıma kadar çekmiş. Kollarımı da bedenime sarmış. Bir nevi cenin pozisyonunda uyuyordum.

Ve birde kusmamak için direnerek kapatmıştım gözlerimi.

Midemi bulandıran ve beni olduğunca ürküten bu odada resmen yaşam savaşım veriyordum.

Gelip buradaki havayı solusalar bana hak verebilirlerdi.

Yani normal bir insan hak verebilirdi.

bu zorbalar değil.

Gözlerimi açtığımda evimde olmayı o kadar çok isterdim ki.

Şu an rahat yatağımda olmak, dedemin sesini duymak,  en sevdiğim portakal suyum ve kahvaltımla güne başlamayı ve okuluma gidebilmek için her şeyi yapabilirdim.

Çocukluğumda paylaşamadığım ne varsa verebilirdim.

Tadına doyamadığım çikolatalı dondurmamadan bile vazgeçebilir dim.

Yeter ki biraz olsun temiz hava alıp, kendime
gelebileydim. Karşımdaki pencereden güneş ışığı sızıyordu.

Ama bu çok azdı.
Odayı aydınlatmıyordu.

Ve buranın güneşi bile bi farklıydı. Sanki bana doğmuyormuş gibiydi.

O bile beni istemiyormuş gibi varlığını benden saklıyordu.

Benden kaçıyordu.

𝙶ü𝚗𝚎ş 𝚍â𝚑𝚒 𝚋𝚎𝚗𝚒 𝚒𝚜𝚝𝚎𝚖𝚒𝚢𝚘𝚛𝚍𝚞.

Bu olabilir miydi, mümkün müydü?

Sanki başka dünyadaymışım gibi. Yabancıymışım gibi.

Buraya ait değildim.
Tabiki değildim ama bunu yüzüme vurmaya çalışıyordu sanki.

Gözlerimi ovalayarak, tamamen açtım. camın kenarına doğru gittim. oturup dışarıyı seyretmeye başladım. Yol kenarına bakıyordu. Arabalar geçiyordu.

Ama çok değildi.
Saya bileceğim kadar azdı.
Son geçen siyah araba yavaş yavaş ilerlermişti.

Ve ön koltukta oturan adam dışarıya göz atıyordu.

Belliydi birini ya da bir evi arıyor olmalılardı.

Çünkü başka ihtimal yoktu.

Burada sadece  birbirine mesafeli olan evler vardı.

Yol boş olduğu için arabalar çok hızlı geçiyorlardı.

Özgürlerdi. Neden dursalardı ki bende buradan kaçmanın bir yolunu bulsam hiç durmazdım. Bu cam'ı sökebilirmiyim acaba? Tahta eski bir şeydi ama baya ağır görünüyordu.

Üzerime bile düşebilirdi.

Ama ona rağmen kaldırmayı denedim. Ama Olmayacağını anladım. Ve vazgeçtim. Odanın içerisi  az da olsa aydınlık iken odanın içerisindekiler daha net görünüyordu Artık.

O duvarı kapattığım için görmüyordum ve tekrardan bakmaya da niyetim yoktu.

O yüzden gözlerimi odanın içerisinden dışarıya yönelttim.

Çok uzakta olmasa da birkaç ev vardı. Buradaki evler birbirine benziyordu. Oldukça lükstü.

Hepsi yazlık evlerdi.

Bu yüzden de oldukça sakin bir yerdi burası.

Acaba aileler mi kalıyordu. Yoksa bunun gibi insanların mesken yerimiydi.

Kimsenin bir insanı alıp hapsedeceğini düşünmüyordum. Çünkü bu bir psikopatlıktı.

Herkes zorba değildi aynı evde olduğum bu adamlar gibi.

Bugün kendimi biraz olsun iyi hissediyordum.

Tabiki bu bedenendi. Gece uyumuştum. Dinlemiştim.

En azından beden yorgunluğum ve baş ağrım geçmişti.

Mide bulantımla da baş ede biliyordum.

Ve ben bu düşünceler içerisinde odamda otururken kapının sesi beni kendime getirdi.

Gelen yine o adamdı. Neden diğeri değil de bu adam?  Ama dün geceden sonra ona bağırmamalıydım. Çünkü dün gece gözlerinde ben bir saniye de öldürebilecek her duygusunu görmüştüm.

O yüzden ağzımı dahi açmadım. Olduğum yerde kalakaldım. Elinde bir tepsi vardı.
Sonunda akıllarına gelmiştim.

"akıllanmışsın bakıyorum."

Hiç bir şekilde konuşmadım.
Çünkü bu adamla konuşmak istemiyordum. Sesi bile beni kötü hissettirmeye yetiyordu.

İçimde bu adama karşı bir duygu vardı. Ama ne olduğuna anlam veremiyordum. Sadece bu adamı görmek istemiyordum. Sonunda dayanamayıp ağzımı açtım.

"neden hep sen geliyorsun yanıma?"

Diğeri gelmiyor.

Diğerini tercih ederdim.

"belki de benim tek derdim sensindir."

Ne demekdi şimdi bu. Her odama geldiğinde bir ima da bulunuyordu. Ne anlatmaya çalışıyordu.

Arkasına dönüp gitti. Kapıyı kapatırken gözleri gözlerimdeydi. Bu adam da bişey vardı.

Gözleri dahi bir şeyler anlatıyordu. Gözlerin de bile bir şeyler saklıydı. Nasıl bir işin içindeydim. Benim bu adamla konuşmam lazımdı. Ne kadar korksam da benim bu adamla yüzleşmem lazımdı.

O zaman ne olup bittiğini anlardım. Sorularıma cevap verirmiydi ki acaba? Vermese bile ben konuşacaktım. Elimde tek umudum buydu. Karşısında cesur bir şekilde konuşmam gerekiyordu. Bu adamın benden beklediği buydu.

Bi köşeye kısılıp kalmak değil. Ama öncesinde  getirdiği tepside ki yemeğimi yemem lazımdı.

Çünkü biraz daha aç kalırsam odanın içine istifra edecektim. Midem de olmayan her şeyi.

Tepsinin içine göz attığımda pakette çorba yanında da bir kaç dilim ekmek vardı. Belli dışardan sipariş vermişlerdi. Çorbanın yanında hiçbir şey yoktu.

Dün hiç düşünmemişlerdi. Peki ya bugün ne değişmişti. Merhamet duygusunu mu öğrenmişlerdi. Kaşığı alıp yemeye başladım. O kadar acıkmıştım ki ekmekler yetmemişti bile. Ama şuanlık yetinmem lazımdı.

Yemeği bitip, tepsiyi bir kenara bıraktıktan sonra, kapıya doğru ilerledim. Elimi yumruk yapıp kapıya sert olmasa da vurmaya başladım.

"hey bakar mısınız? Sizinle konuşmak istiyorum. "

"lütfen sadece konuşmak istiyorum. Ondan sonra asla sesimi çıkarmam."

Ses yoktu.

"ya lütfen! "

Ama hâlâ ses yoktu. Hiç bir şekilde umursanmıyordum. Canı istediği zaman gelip, istediğini söyleyip gidiyordu. Ama konuşmayı kabul etmiyordu. Kapının arkasına çöküp oturdum yine. O sıra yan odadan  bir ses geldi.

gelen ses şok olmama sebeb oldu. Nasıl olabilirdi. Bu, bu gizem'in sesiydi.

HER ŞEY BİRAZ SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin