23.BÖLÜM

106 93 0
                                    


Keyifli okumalar🤍

Ben yanılmıyordum. Her şey gerçektti. Gizem buradaydı. İki gün boyunca benimle aynı evdeydi. Aynı havayı soluyup, aynı yemeği yemiştik.

Ama neden gizlediler Bunu benden. Söyleselerdi bile yanına gidemezdim ki. Kapılar kilitliydi. Gizem ile aynı çatı altındaydık. Buradaydık. Peki ya rüzgar neredeydi. Onunla da aynı gökyüzü altındaydık.

Ama birbirimize ulaşamıyorduk. Hem birbirimize çok yakın hem birbirimize çok uzakttık.
Aynı kabusun içinde farklı rollerdeydik.

Ne yapacaktım şimdi gidecek miydim? Yoksa kalacak mıydım? Evin arka bahçesinde kalakalmıştım. Burada kalırsam gizem'e bir faydam olmayacaktı. Çünkü beni tekrar hapsedeceklerdi.

Ama gidip polislere yerleri söyleyip gizem'i kurtarabilirdim. Onu burada bırakmak zor olacaktı. Ama gitmem gerekiyordu.
Koşmayı düşünüp harekete geçtiğimde Ayağım yerdeki çengel'e takıldı.

Ve yere düştüm. Dizlerim çimen ve çamur oldu. Hemen ayağa kalkıp üzerimi sirkeledim. Tam koşmaya devam edecektim ki  bahçeden gelen ses beni engelledi.

"ağabey, arkadaki köpekler rahat durmuyor heralde."
"köpekleri öndeki kulübe'ye aldık.ne sesi?"

Beni görürlerse bittiğimin resmiydi. O yüzden hemen uzaklaşmam lazımdı buradan. Beni fark ederlerse burada hapsolmaya boyun eğmiş olurdum. Ya da çok daha kötü şeylere mağruz kalırdım.

O patron dediği adam da buradaydı. Onun için çalışıyorlardı. Yani o iki zorba bir aracıydı. Ama aklımdaki tonlarca sorulardan biri kaçmama yardım eden o adamın dediği,

O ZORBA, SENİN ÜVEY BABAN. ne demek üvey baban ya ne alakaydı. Ya o telefonda duyduğum isim neydi?
PATRON'UN OĞLU
RÜZGAR BEY.
her şey bir düğüm halini almıştı. Ya bu düğümler teker teker çözülecekti.

Ya da bizde o düğünlerin içinde kaybolacaktık. Başka yolu yoktu. Bir oyun vardı. Kuralları ile oynanmayan. İşte biz o oyunun piyonlarıydık.
Ya piyon gibi hafif, ve gideceğimiz yön sınırlı olacaktı. Ya da vezir gibi dilediğimiz yönde hüküm sürecektik. bir santranç düzeneği üzerinde değildik.

Ama bir bilinmeyen oyunun göbeğindeydik. Yer belli katiller belli ama ortada bir neden yoktu.
Bu neden er ya da geç ortaya çıkacaktı.

Benim şuan olabildiğince koşup, buradan uzaklaşmam gerekiyordu. Arkamda konuşma seslerinin geldiğini duydum. Arka bahçeye geçmişlerdi. Arkama dönüp baktığımda o zorba ile göz göze geldik.

Daha öncekiler gibi o andan da tiksinmiştim. Adamın pisliği gözlerinden okunuyordu sanki. Ama bunları düşünecek vaktim yoktu. Durmadan nefes dahi almadan uzaklamam lazım. Eğer caddeye çıkarsam arabayla bana Yetişirlerdi. Ve beni görmeleri de kolay olurdu.

Ama orman yoluna saparsam beni ağaçlardan göremeyebilirlerdi. Hemen karşımda duran ormanlık yola döndüm. Ve olabildiğince ağaçların içine doğru koşmaya devam ettim.

Ayaklarım sanki benden bağımsız hareket ediyordu. Ama tehlikeyi tüm bedenimde hissediyordum.

Genzim yakıyor. Nefes alışlarım çok hızlı ama hiç biri nefes borum'dan geçmiyordu. Aldığım nefesi saniyesinde geri veriyordum çünkü. Daha fazla dayanamayacağımı anladığım an bir yere saklanıp bekleme kararı aldım.

Çünkü ormanın ortasına gelmiştim. İlerde karşımda duran kütük'ü görece içine sığabileceğimi düşündüm. Kütük'e doğru koştum. Tam da tahmin ettiğim gibi içine sığabilirdim.

Önce kafamı sokup sonrasında bacaklarımı da katlayıp içeriye girdim. Olabildiğince kadar kütüğün arkasına kadar ilerledim. Arkası dar da olsa bunu yapmak zorundaydım. Bir süre burada bekleyip sonrasında hattâ hava karardığında uzaklaşırdım buradan.

Şu an burada beklemem lazım.
Hayır olamaz! Ayak sesleri vardı. Çok yakın değildi. Ama sanki yakınlaşıyordu. Yoksa bana mı öyle geliyordu. Başka birileri olsa belki bana yardım da ederdi. Ama ya o zorbalarsa?

Umarım onlar değildir. Çünkü beni bu kütük'ün içinde görebilirler. Sonuçta ucu açıktı. Ayak sesleri durmamıştı. Birileri yürümeye devam ediyordu. Kalbim yerinden çıkacaktı. Hattâ o kadar hızlı atıyordu ki elim kalbimin üzerinde sakinleşmeye çalışıyordum. Bu zor olacaktı.

Ayak sesleri gittikçe yaklaşmaya başladı. Hattâ çok yakında olduğunu hissediyordum. Sanki yerimi biliyorlarmış da benim yanıma geliyorlarmış gibi hissediyorum.

Ses çok daha yakınıma geldi. Ve durdu. Allahım şimdi önümde duracaklar. Karşıma geçecekler. Belki de beni öldürecekler.
Elim kalbimde iki büklüm olmuştum. Sıkışmıştım ama canımın acısını bile hissetmiyordum.

Bir, iki, üç adım artık çok çok daha yakınımda, dibindeydi.
Bitmiştim, sona gelmiştim.
Nasıl anladılar burada olduğumu? Acaba orman yoluna saptığımı mı gördüler?

"ağbey, kız belki de yoldan gitti."
"yolda olsa görürdük. Burada bir yerde."
"hem bu kız kaçmayı nasıl başardı.
Cevap yoktu."
Ayak sesleri devam ediyordu. Bir sağa bir sola yöneliyorlardı. Belki de her ağacın arkasına, her çukura bakıyorlardı.

"ağbey, yok işte burada gel gidelim."
"haklısın burada saklanabilceği bir yerde yok."

İçimden siz öyle sanın demek geliyordu. Zafer sesleriydi.şu an duyduğum geri adım sesleri.
Şans benden yanaydı artık. Benim yanımdaydı. Talihim yüzüme sanki küçük bir çocuğun yüzündeki masum tebessüm gibi gülümsemişti.

Biraz daha beklemem lazımdı. Onların gittiğinden emin olduğum zaman buradan çıkacaktım.
O kadar sıkışmıştım ki nasıl çıkacağımı da düşünmüyor değilim. Ayak seslerinden gittiklerinden emin olduğum an çıkmaya karar verdim. Ayaklarımı hissetmiyorum.

Aynı zamanda tüm bedenimi. Ayaklarımı önemli doğru ittirip, bedenimi önemli attım. Ve kütük'ün içinden çıktım. Hâlâ içimde korku vardı. Ya gitmedilerse, Hâlâ buradaysalar?

Olduğum yerde eğilerek, sağıma soluma baktım. Az ilerde bir çift ayak gördüm. Olmasın nolur onlar olmasın artık ya. Ayağa kalkıp odama doğru baktım. Onlara benzemiyordu.

Hattâ emindim. Onlardan biri değildi. Başka birisiiydi. Üzerinde avcı kıyafeti vardı. Orta boylu kısa saçlı bir adamdı. O da arkasına döndüğünde beni fark etti. Yüzünde şaşkınlık ifadesini çok net bir şekilde görebiliyordum.

Ama ben de şaşkındım.

Bu orman'a avlanmaya mı gelmişti.  Ve hava kararlar üzereydi. Burada daha fazla kalamazdım. Bir an önce buradan gitmenin bir yolunu bulacaktım.

"sen de kimsin,Burada ne işin var?"
"ben, ben kayboldum. O an aklıma ilk gelen mazereti söylemem. gerekiyordu."
Ve sadece aklıma bu gelmişti. Ne diyebilirdim ki. Beni kaçırdılar. Hapsettiler. Onlardan mı kaçıyorum deseydim. Bunu diyemeyeceğime göre bir şey bulmam gerekiyordu.

"nasıl kayboldun?"
"burada, bir yazlık evimiz var. Yeni olduğu için burayı çok bilmiyorum."
"anladım, nereye gideceksin?"
"evime."

Öyle hasretle çıktı ki o sözcük ağzımdan. Ne kadar çok özlemiştim evimi.
"evin nerede senin? Şehir merkezine yakın mı?"
Hemen kafamı sallayıp,

"evet yakın." Deyiverdim.
"istersen gideceğin yere bırakayım seni."
"gerçekten yapar mısınız bunu? Olur."
"tabi kızım zor durumda görünüyorsun. Hem yolda da biraz sohbet ederiz."
Kafamı sallayarak adamı takip ettim. Geldiğim yoldan, yani caddeye çıkan yola doğru ilerliyorduk. O adamlar eğer evin önündeyseler beni görebilirler.
Resmen adamın arkasına saklanmış yürüyordum.

Çünkü beni
görmemeleri lazımdı. Sonunda adamın arabasının önüne gelmiştik. kiliti açar açmaz sormadan arabaya bindim.
Adam da arabaya bindi. Ve o zorbalardan uzaklaştım.

HER ŞEY BİRAZ SENWhere stories live. Discover now