0.7

1.5K 128 52
                                    

Mehmet*

Sıla 4* Gariban

Sürekli tekrarlanan görüntülerin arasında göz kapaklarını olanca ağırlığıyla kaldırdığı zamanlarda gördüğü tahta tavanı, dikkat ve düşünce ile izliyordu Gazeteci Mehmet. Kan ter içinde uyandığı günlerden birindeydi ve bilinci onu yanıltmıyorsa, bu eforun nedeni gördüğü kabus değil muhakkak ateşti. Gözlerinin önünde oynayıp duran bulanık görüntülerden ve şakaklarına inen ağır sancıdan dolayı dişlerini sıktı Delikanlı. Gördüğü kabusu hatırlamaya çalışırken dakikalar geçti fakat gözünün önünde bir belirip bir kaybolan Meczup Hasan'ın görüntüsüyle dikkati sürekli dağılıyordu. Güçten düşmüş ve uzun zamandır kullanmadığı için uyuşmuş uzuvlarını yattığı yerden hareket ettirerek bir süre zayıf kaslarını canlandırmaya çabaladı, dışarıdan gelen sesleri dinlerken aynı anda bir elini kaldırarak şakaklarına masaj yapmaya çalışıyordu. Artık bilinci büsbütün yerine geldiği için gün boyu ter kokan, ne kadar yumuşatılmaya çalışılsa da sertliğiyle belini ağrıtan sedirde uzun uzun yatmak ona sıkıntı vermeye, hareket etmek ve oradan oraya koşmak arzusuyla yanmasına neden oluyordu. İstanbul'da nadiren denk gelinebilecek temiz havaya, Alacalı Köyü'nün doğal akıntısı içinde kavuşmuş olmak, ona bu havanın doya doya tadını çıkarma lütfunu bahşediyordu ve buna rağmen oturup yatmaktan dolayı vücuduna sıcaklık basıyor, bu nedenle Gazeteci Mehmet fırlamış yay gibi yataktan uzaklara atlamak istiyordu. Bir süre tavanda, kuşların küçük ayaklarının ve birbirlerine seslenişlerinin gürültüsü arasında uzanmaya devam etti. Sonra, içine doğan sıkıntıdan olsa gerek, daha iyi hissettiği sonucuna vararak ayaklandı. Üzerindeki, bir zamanlar beyaz olduğunu düşündüğü fakat değiştiremediği için sararmaya başlamış pis kıyafetlerine iğrenerek bakıp yatağın kenarında duran terliği geçirdi ayağına. Kendi kendine daha iyi olduğunu kanıtlamak için göğsünde hissettiği acıyı belli ederek alnından gözüne doğru akan damla damla teri görmezden gelip aşağı indi. 

Muhtar Efe, tahta kapının gıcırtıyla açılan sesine doğru çardaktan dönüp baktığında henüz yutmadığı lokması pare pare boğazına diziliverdi. Öksürürken nefesini toplamaya çabaladı, hemen sonra ayağa kalkıp sitem dolu bakışlarla bir koşu Gazeteci Mehmet'in kolunun altına, canını acıtmamaya dikkat ederek usulca girdi. Yanan boğazına ardı ardına yutkunarak ferahlığı aşılamak isterken aynı anda sinirli sinirli konuşmaya başladı:

"Eh be oğul! Eh be oğul! Sen niye kalktın?! Onca merdiveni tek başına inerken hiç mi düşünmedin oradan düşebileceğini? Üstelik buradan sesini bile işitemezdim! Eh be!" 

"Kusura bakmayın efendim fakat o odada biraz daha dursaydım kendimi o merdivenlerden bile isteye atardım." 

Gülümseyerek söylediği bu sözlere Muhtar Efe'nin daha da sinirlendiğini görünce çardağa doğru sürüklenmeye boyun eğdi Delikanlı. Öğle sıcağının tam tepeden başına vurması ona, dağdan yuvarlanmadan hemen önceki sıcaklığı anımsattı ve bu anımsam üzerine bir kabus gibi çöktü. Efe'ye biraz daha sıkı tutunarak dağdan yuvarlanarak düşeceği ve neredeyse öleceği ihtimalini kafasından atmaya odaklandı. Çardağa geçip oturduğunda, bu kabus da buhar olup havaya karıştı ve Mehmet, derin bir soluğu ciğerlerine doldurdu. Kendisinden yaşça büyük ve şimdiye değin kimseden görmediği bir babacanlığa sahip Efe'nin, kahvaltı sinisinin ortasında dört dönerek önüne köyün doğallığından yararlanarak yapılmış kahvaltılıkları dizmesini dalgınlıkla seyretti. Çayının, şimdiye değin hep demli olup şimdi hasta olduğu için açık koyulmuş rengini  dalgınlığın buharlı camından seyretti. Zihninin, tıpkı labirenti andıran düzensiz dosyaları arasında dönüp dolaşırken aklına gelen bir tek isim vardı. Bu ismin altının defalarca çizilmesinin ve diğer sayfalara kalemin boyasının geçmesinin en büyük nedeni, şüphesiz ki Gazeteci Mehmet'in köye ilk geldiği anlardan itibaren peşini kovaladığı hikayeydi. Şimdiye değin buna dair en ufak bir bilgiye ulaşamamasına rağmen sürekli olarak zihnini meşgul eden bu hikaye, İstanbul'a gidiş biletini ne kadar erteleyip erteleyemeyeceğini bilmediği için telaşa sürüklüyordu Mehmet'i. İkinci en büyük nedeniyse tüm uzuvlarında hissettiği ve zaman zaman yükselip alçalan sancıların nedeni olarak gözünde beliren ilk ismin Hasan oluşuydu. Onu kovalayıp rahatsız ettiği için başına bunların geldiğini biliyor fakat kabullenmiyordu; şayet kabullenecek olursa bunun peşini bırakarak eli boş dönecekti, bunca ıstırabına değer miydi? Muhtar Efe'nin konuşmasını duyana değin bu dalgınlığın nedenlerinden sıyrılamadı Delikanlı. Ne dediğini kavrayamadığı için yinelemesini rica etti:

Meczup Ali (Gay) •Tamamlandı•Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum