2.9

651 48 33
                                    

Silahlar Dolsun

Ruhi Su * Şu Kanlı Zalimin Ettiği İşler

Küçük Ahmet'in evden kaçmadan önce aşırdığı birkaç erzakla hazırlanan tatsız tutsuz, oldukça sulu bir çorbanın başında sessizce oturmaktaydılar. Soğumasını bekledikten sonra çorbaya dalıp çıkan, sanki derede yüz yıkar gibi şıpır şıpır eden kaşıkların sesi mağarayı dolduruyor, Gazeteci Mehmet sıra kendine gelince utanarak kıyafetine silmeye kalkıştığı için Hasan'ın sert bakışlarıyla engellenen kaşığı, ağzından çıkarıp Meczup'un nasırlı ellerine bırakıyordu. Mağara sadece Hasan'a ait olan eşyalarla doluyken birden Gazeteci'nin varlığı ile eşyalar ikiye çoğalmıştı. Bir evi paylaşır gibi hissetmekten kendini alıkoyamayan Mehmet, Küçük Ahmet'in köy evlerindeki eşyanın azlığından dolayı iki iki kaybolan malzemelerden annesinin gazabına uğradığını ve üçüncü bir kaşık getiremediğini biliyordu. Bir kadının mağaraya gelişinde bile üçüncü bir malzeme getirememişti Küçük Ahmet, bir süre Müzeyyen ile silerek kaşığı kullanmak durumunda kalmışlardı. Şimdi de Gazeteci, Küçük Ahmet'e kaşığını vermiş, Hasan bir yudum alıp kendi kaşığını uzatınca içiyor, sonra ona veriyordu. Onunla aynı kaşıktan yemek yemek dahi öyle hoşuna gidiyordu ki dudaklarına değen sıcaklığı bir aralık gözlerini kapayarak yudumlamıştı. Açtığında Hasan ile göz göze gelmişler ve iki kızarmış yüz bir daha göz göze gelmemeye gayret etmişti. Sofrada olduklarına bakmaksızın aniden bir arzu duydu Gazeteci. Hasan ile yakınlaştıkça temas edememenin sancısı büyüdü içinde. Cinselliği, her erkek kadar olağandı. Şimdiye değin bununla alakalı hiçbir problem yaşamamıştı. Fakat cinsiyetsiz bir adam gibi hareket ediyordu Hasan'ın yanındayken. Öncesinde onunla aralarındaki uzaklık bunu kolaylaştırıyordu. Oysa şimdi iyiden iyiye yakınlaşmış olmaları, gün gibi ortada olan cinsel arzusunu kamçılıyordu. En ufak bir his, kendisini utanacağı düşlere sürüklüyor, Hasan'ın bu düşler içinde dahi gururunu zedelediğini, ona saygısızca muamele ettiğini düşünmesine sebep oluyordu. Oysa en fazla öpüşmeye kadar vardırıyordu hayallerini.

Son bir yudum alarak su içmekten farkı olmayan yemeğini sonlandırdı Gazeteci. Kaşığı Hasan'a verirken Küçük Ahmet'e döndü. Sofraya oturduklarından beri çocuğun hareketlerinde bir durağanlık, dalgınlık seziyordu. Öyle ki elinde kaşık uzun uzun gözleri bir yere dalıyor, Mehmet fark etmeksizin ona değmiş gibi yapınca kendine geliyor, yüzünü, eğerek gizlemeye gayret ediyordu. Fakat gizleyecek bir yer bulamıyordu artık. Ağabeyinin ondaki halı fark ettiğini bildiğinden normal davranmaya gayret ediyordu. Mehmet ağabeyi ona dönünce konuşacağını sezdi çocuk, karşıdaki duvarda böcek varmış gibi dikkatle oraya döndü:

"Eline sağlık Ahmet." dedi.

Çocuk, kaşığını olduğu yere bırakırken başını salladı, zoraki bir gülümsemeyi yüzüne kondurarak ağabeyinin yaptığı gibi geriye yaslandı. İçinde bir sıkıntı vardı, kendi başına büyük bir işe kalkışmıştı ve olası tehlikeleri yeni yeni fark ediyordu. Bu tehlikeler öyle ciddiydi ki tekrar bu sabaha dönüp en başa almak istiyordu günü. Ya da ağabeylerine Jandarmaya giderken aklına gelen yeni fikirle heyecanlanıp sonunu düşünmeden giriştiği işi açmak arzusu duyuyordu. Hasan ağabeyi yemeğe devam ettiği için sabırsızca bekliyordu. Masanın başında çorba niyetine yapılan suyun dibini içmekte olan Meczup'u izliyorlardı. Fakat mağaranın girişine doğru gelen hızlı adımlarla çok geç olduğunu anladı Ahmet. Meczup Hasan, elinde kaşıkla çocuğun suratına bakıp sese odaklanmıştı çoktan. Gazeteci de kulak kesilmişti sese. Aceleci adımlar dağı koşarak çıkmış gibi körüklü nefeslere karışıyordu. Tek bir kişiden geldiğini anladıkları bu gürültüyü ancak birkaç kişi çıkartabilirdi.

Olduğu yerden doğruldu Mehmet. Hasan da kaşığı gürültüyle çorbanın içine bırakıp toparlanıyordu. Bir adım atmıştı ki Türkan'ın korkuyla irileşmiş, endişeli gözlerini gördüler. Ellerini bacaklarına dayamış soluk soluğa durmuştu. İki adam da henüz konuşamadan Türkan lafa girdi:

Meczup Ali (Gay) •Tamamlandı•Where stories live. Discover now