2.1

837 58 47
                                    

Durmayan Beyler, Köy

Ağrı Dağı Efsanesi * Deli Gönül 

Sarı bir sıcağın altında kavrulmaktaydı köy. Şalvarlarını bellerine kadar çekmiş, uzun çoraplarını olur da bir zehirli hayvan bacaklarından ısırır diye şalvarın içine sokuşturmuş beli tırpanlı kadınlar toprağın içinde debeleniyordu. Enseleri Güneş'ten kararmış yüzleri beyaz çocuklar, ayak işlerine koşuyor, iki tırpan sallar sallamaz nefes nefese kalan yaşlı kadınlara su götürüp getiriyorlardı. Öte tarlada çalışan beylerinden uzak, kadın kadına bir iş yapmaktan, ancak düğün dernekte bir araya gelip uzun uzadıya konuşmaktan başka oturup iki lafın belini kıramayan kadınlar türkü söylüyordu. Şimdiye değin hiçbir köyde bu denli kana tere bulanıp da şen şakrak türkü söylendiği ne görülmüş ne duyulmuştu. Fakat ortak bir günahın içindeki tüm yüzlerde, yeniden doğmakta olan günahın izleri belirdiğinden dolayı herkes başını eğip vicdanlarını susturabilmek adına güle oynaya şarkı söylüyordu. Çocuklar dahi farkındaydı bu günahın; bir türkü bitince nefeslenmeden başlanan diğer türküden anlıyorlardı doğacak günahı. Köyün üzerindeki Güneş'in bulutlanmasından, bir su içimi sürede kadınların dalıp gittikleri dağlardan anlıyorlardı. Yüzlerine kitlendikleri kadınların bir an sonra onların başını okşayıp sevmelerinden anlıyordu. Sanki hepsi bir ağız olup "Sizin için bu yaptıklarımız." der gibi suspus konuşuyorlardı. Derken bir kadın yığıldı tarlanın ortasına. Henüz türkünün yarısında sesleri kesildi kadınların. Derinden bir "Ah!" etti yığılan kadın, yetmedi bir de "Vay!" dedi, o da yetmez gibi elleriyle dizlerine vurup olduğu yerde dövündü de dövündü. Kadını bilen de bilmeyen de yanına varamadı, bir böcek mi soktu diye dönüp bakmadılar. Dillerinde koflanmış türküyle kadının sitemlerini, yüreğinden yayılan çaresizliği dinlediler.

Nice sonra bir kadın adımladı yanına.

"Var gel Hatça Ana" dedi, kadını kolundan tutup kaldırırken uzun selvi ağaçlarının gölgesine götürdü. Yanına çöküp oturdu çok sonra, "Nen var?" demeye bile dili varmadı. Henüz yeni evlenmiş tazecik bir gelindi Türkan, ne yapacağını bilemeden oturduğu yerde bir su doldurdu. Çocuklar etrafta koştururken onlardan su istenmediği için kendilerini işlevsiz gördüler. Bari oyun oynayalım diyerek uzaklaştılar büyüklerin yanından. Derken diğer kadınlar da bıraktılar elindeki işleri. Asırlık bir suskunluk içinde birbirlerinden, özellikle de Hatça ananın yüzünden kendilerini gizleyerek oturdular. Öyle ki ağaçlar da sustu, esen ufak bir rüzgarla sallanan dallarından çıt çıkmaz oldu, kuşlardan çıt çıkmaz oldu, çocuklardan çıt çıkmaz oldu. Kimisi bir demir gibi sustu, kimi toprak gibi, kimi Hasan gibi. Bir tek Hatça Ana konuşuyordu. Hepsinin yüzlerine tek tek bakıp başını eğiyor, bol bol "Ah!" ediyordu başına gelenlere.

Güneş, tepelerinde parlayıp boncuk boncuk ter ettiğinde kadınlar yazmalarına yüzlerini siliyordu. Bir kadın azık çıkarıyordu ortalarına. Bir kadın ayran döküyordu bardaklara. Usuldan, her şeyi normalleştirmek ister gibi yerlerken birisi yine türkü söyleyecek oldu. Türkan susturdu kadını.

"Şimdi sırası mı Emine Bacı?" dedi gözleriyle. Kadın da biliyordu sırası olmadığını ya, ne yapacaktı türkü söylemekten başka? Ufukta görünen bir tekerrür vardı, büsbütün biliyordu her kadın. Bir Gazeteci gelmişti köye, kaç zamandır Meczup Hasan'ın yanında idi. Okumuş, bilmiş adam, koskoca İstanbullu diyerek konduramadıkları ayıbın ışığı altında bir de Hatça Ana'nın kızı çıkmıştı ortaya. İki erkekle dağda duruyordu, yetmez gibi bir kadınla münasebeti çıkmıştı ortaya. Kadınlar, kendi ellerinde büyüttükleri Müzeyyen'in henüz bebekliğini unutmazken bu koca gözlü kızın büyüyüp serpilip başlarına böyle bir bela getireceğini nereden bileceklerdi?

"Hatça Ana, buyur bir parça ekmek ye. Yoruldun, yaşın başın var. Güçten düşmeyesin." dedi Türkan. Uzattığı ekmeğin içine büyük bir soğan ezmiş, ayranla uzatıyordu. Hatça Ana şöyle bir baktı Türkan'a. Namusu ile, anasına babasına laf getirmeden evlenmiş bu körpecik kız ile Müzeyyen'i yan yana koyuyordu kafasında. Neyini eksik etmişti kızının, neden böyle bir yükün, ayıbın, günahın içine koymuştu anasıyla babasını?

Meczup Ali (Gay) •Tamamlandı•Kde žijí příběhy. Začni objevovat