3.1

1.6K 76 83
                                    


FİNAL

İnsan İnsan * Fazıl Say

Sarı Sümer, sessizliğe gömülmüştü. Öyle derin ve yakıcı bir sessizlikti ki bu evlerinin içinde oturmuş bıçak bileyen erkekler, avluların içinde tesbih tanesi gibi sıra sıra dizilmiş yaşlılar, bebesini emziren kadınlar ve dahi meme diye çığıran bebeler dahi susmuş, tekinsiz sessizliğin bir yumak avcuna doğru ilmek ilmek sökülmüştü. Esen rüzgar yönünü değiştirip ağaç dallarının arasına sığınmış, bir yaprak hışırtısında var olmaktan dahi korkarak usulca toprağın üzerine kapatmıştı kendini. Sonra dağlar sözgelimi, bir avuç toz kadar unufak dökülüyordu Sarı Sümer'in diline. Evler dökülüyordu, evlerin içindeki duvarlar, duvarların yüzündeki yaralarla Küçük Ahmet'in boyunun işaretlendiği çizgiler dökülüyordu. Gazeteci Mehmet'in bir canavar arabası dökülüyordu, Meczup Ali'nin feryadı dökülüyordu, Çoban Hasan'ın kanlı kepeneği dökülüyordu. Derken dilinin ardında onlarca yaşamla susuyordu Sümer. Öyle bir susuyordu ki dilinin altında birikmiş onca söz, elinden avucundan, lafın varacağı yerde Sarı Sümer'e lakabını veren adının her bir harfinden yerlere saçılıyordu. Hikayenin devamını bekleyen bir sıra çocuk, bilyeleri etrafa saçılmış gibi açgözlülükle izliyordu kelimeleri. Birisi birinin kulağına eğilip "Öldü mü acep?" diyordu. Diğer irkilip bir dirsekle itiyordu, söz ona edilmiş gibi yaşamı göğsünün tam ortasına alıp çoskuyla "Ne ölmesi len? Hem kim ölüyor? " diyordu. Yetmez gibi bağıra bağıra diğer çocuklara da dönüyordu. "Gazeteci Mehmet besbelli bir yağız adammış, o mu ölüyor? Çoban Hasan onca ölmemiş ölmemiş de bir avuç köylüye mi ölüyor? Bu hikayede Meczup Ali bile ölmüyor. Kim ölecekmiş ulen?! Dölek konuş!"

Sözü oradan oraya vurulan bir kuş gibi can çekişiyor, çırpınıyor son nefesini Sarı Sümer'in yüzünde veriyordu. Bir anda silkeleniyordu Sarı Sümer. Olduğu yeri, karşısındaki bir avuç veledi, köyün soğumuş havasını, dilinin altındaki onca sözü unutmuş gibi bir çırpıda silkeleniyordu. Yüzünde, kırışmış çizgiler boyu acıyla kıvranıyordu olduğu yerde. Sonra, bir çocuğun gözlerinin ardında gördüğü yaşama iç çekip "Eee çocuklar..." diyordu.

"İşte bitti hikaye."

Çocukların kaşları çatılıyordu ansızın. Hepsi birleşip Çoban Hasan'ın bir kaşı olup çıkıyordu da üzerinde gezindiği dağlar gibi tepe tepe uzanıyordu önünde. Bir çocuk çıkıyordu ortaya. Eline tüm bu kaşları alıp ip gibi şaklatıyordu Sümer'in yüzüne:

"Ne demek bitti hikaye emmi? Cendermeler geliyordu daha. Köylü silahlandıydı ya en son. Çoban Hasan ile Gazeteci Mehmet öylece kalakaldıydılar hem. Küçük Ahmet kaçıp cenderme getirdiydi. Sonrasını demedin ki daha."

"He ya emmi. Sonunu demedin daha." diyip bir toplu ağız oluyordu çocuklar. Sarı Sümer, seçmeyen gözleriyle şöyle bir baktığında, her bir çocuğun bu ağızda kendini çiğneyen sivri birer diş olup çıktığını görüyordu. Birisi sözün sonuna diş atıyordu, birisi başına, birisi ortaya. Kimisi Gazeteci Mehmet'i kopup alıyordu ağzından, kimi Meczup Ali ile Çoban Hasan'ı. Derin bir iç çekerek değneğine sarılıyordu Sarı Sümer, her bir sözü çocukların gözlerinden alıp ayağa kalkıyordu. Çektiği iç ona yetmez gibi biraz daha yutuyordu kendini. Çektiği kendi, kendini alıp bir daga götürecekmiş gibi ayaklandı çok sonra.

Bir rüzgar esti, uzaklardan. Seçemeyen bezelye tanesi gözlerini, avucunun içi gibi bildiği dağın karanlığına yuvarladı Sümer'in. Önce uzun bir dereyi geçti Sarı Sümer. Gözleri dolarken dönüm dönüm tarla geçti, pusuya yatmış gece hayvanlarını geçti, geçerken bir gözünü yitirdi. Derken bir dağın yamacında yukarı doğru süzüldü. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü Sümer'in. Bir mağaranın oyuğunda, küçük bir gölette gördü kendini.

Meczup Ali (Gay) •Tamamlandı•Where stories live. Discover now