Bölüm 1 ✷

46.7K 1.8K 318
                                    

Lycaon

Fırtınalı bir geceydi. Yağmur sağanak şeklinde yağıyor, bütün vücudunu ıslatıyordu. Su damlalarının kıyafetlerinden içeri süzüldüğünü ve esen rüzgarla birleşerek buz etkisi oluşturduğunu hissediyordu genç adam. Kukuletasının önünü çekiştirerek daha da aşağı inmesini sağladı. Daha fazla ıslanmayı önleyemezdi ama hızla yağan yağmurun yüzüne çarpmasını biraz olsun engelleyebilmişti.

Uzaklarda çakan şimşek bir an için etrafı aydınlattı. Sarayın arka tarafında kalan büyük ormandaydı ve bir saniyeliğine uzaktaki sarayı görebilmişti. Elindeki gaz lambası tek ışık kaynağıydı, ay kara bulutların arkasına gizlenmişti. Birkaç saniye sonra da gök gürültüsü takip etti artık kaybolmuş olan ışığı.

Şiddetli esen rüzgar önündeki ağacın dallarını yüzüne doğru savurunca bir küfür mırıldanarak adımlarını hızlandırdı. Veliaht prensin ona verdiği görevi başaramamanın siniri hâlâ geçmemişti. Aslında bu onun suçu değildi, adresteki yere gittiğinde orayı tuhaf bir biçimde boş bulmuştu. Yine de sonuç olarak eli boş dönüyordu ve bu başarısızlıktı.

Sonunda ormandan çıkıp saray alanına gizlice girerken prens Nicholas'a ne söyleyeceğini düşündü Lycaon. Onun elindeki bir görev ilk defa olumsuz sonuçlanmıştı, üstelik ona güvenildiği için verilen gizli bir görevdi. Tam bir hayal kırıklığıydı.

Sözleştikleri gibi kimseye görünmeden gidecekti prensin odasına. Gecenin bu saatinde kuşkuları üzerine çekemezlerdi. Kralın veliahdıyla arası pek iç açıcı değildi. Son olaylardan sonra oğlunun elindeki yetkileri almıştı ve o yüzden bu konu sırdı.

Gaz lambasını bir evin kenarına bıraktı, artık ihtiyacı kalmamıştı. Saray alanındaki evlerin arasından sessizce geçip saraya daha da yaklaştı. Siyah cüppesi onu tamamen gizliyordu ve o da karanlıkta bir gölge kadar sessizdi.

İlerlerken içinde bir şüphe filizlenmeye başladı. Etrafta fazla asker vardı, olması gerekenden daha fazla. Kendisi burada yokken sarayın güvenliğini tehdit eden bir şey mi olmuştu? Hayır, gecenin bu saatine göre fazla hareketli, fazla canlıydılar. Nöbet tutmaktan daha fazlasıydı yaptıkları. Araştırıyorlardı.

Normalde olsa ortaya çıkar ve onlara neler olduğunu sorardı. O, önemli lordlardan biriydi ve askeri yönetim onun elindeydi. Ancak onun şehirde olduğunu kimse bilmiyordu. Yetkileri elinden alınan prens, Lycaon gittikten sonra, onun aniden bir süreliğine şehir dışına çıkmak için izin aldığını söyleyecekti krala. Nicholas'ı görüp ne yapacaklarına karar verene kadar ortalıkta olmamalıydı. Yine gitmesi gerekebilirdi.

Telaşlı adımlarla yürürken sinirleri iyice gerilmişti. Neler olmuştu burada?

Saraya yaklaştıkça muhafız sayısı artıyordu. Dönüp arka tarafa doğru ilerledi. Sarayın içine açılan gizli bir yer vardı. Taş duvarı soğuktan buz kesmiş parmaklarıyla ufak geçidi bulmak için yokladı. Sonunda içeri girebildiğinde aldığı nefes sıkıntı doluydu. Yenilgiyi kabul etmekten nefret ediyordu ve hâlâ prense bunu nasıl söyleyebileceğini düşünüyordu. Aynı andazihnini kurcalayan diğer konu ise bu olayın nasıl olduğuydu. 

Sarayın koridorlarında ilerlerken yaklaşmakta olan iki muhafızın gölgelerini görerek saklandı. Veliahdın odasına giderken bunu kaç defa yapması gerektiğini sayamamıştı bile ama bundan da nefret ediyordu. Kendi alanında saklanması çok saçmaydı.

Sonunda oraya ulaştığında kapıda iki muhafızın nöbet tuttuğunu görerek küfretti. Olmamasıgerekenler listesinin başına ekleyebilirdi bunu. Nicholas onun geleceğini biliyordu, o halde neden muhafızları göndermemişti?

Biliyor olmalıydılar. Kim olduklarını anlayabilmek için gözlerini kısarak odaklandı. Theodore ve Vincent. OnlarNicholas'ın çevresinde dolanan kişilerdi. Bir adım attığı an ikisinin de başı çevrildi ve Lycaon'u görür görmez vücutları gerildi. Kılıçlarınıçektiklerinde genç adam iki kalp atışı süresince afallamıştı.  Vincent diğerlerini çağırabilmek için,  "Hain burada!" diye tüm gücüyle bağırdığında da kaşları çatıldı. İkisi de üstüne yürürken belki de ilk defa donakalmıştı genç adam. Ama böyle anları bilirdi, saniyelik tereddüt hayatına mal olurdu. Eğer dışarıda olsaydı... Muhafızlar öylece duran birine saldırmazlardı ama etrafını kuşatırlardı tamamen. Onu avuçları içine alırlar ve en ufak hareketinde saldırırlardı.

ElisyaWhere stories live. Discover now